2015 yılının sonuna geliyoruz. Önümüzdeki aralık ayında büyük ülkelerin para politikası yaklaşımında 2008 krizinden bu yana en büyük bir farklılaşma gerçekleşecek. FED 2006 yılından bu yana muhtemelen ilk faiz artışını gerçekleştirecek. Ama diğer taraftan da Avrupa Merkez Bankası şu anda negatif durumda bulunan faiz oranını muhtemelen daha negatif yöne doğru düşürecek varlık alımları yapacak... Japonya da genişletici para politikasını ya aynen tutmak veya parasal bollaştırma yönünde değiştirecek.
Yukarıda belirtilen yönde gelişmeler olduğu takdirde ise döviz piyasalarında yeni bir dönem başlamış olacak. 2008 öncesinde en popüler döviz kuru politikası carry trade denen yaklaşımdı. Yani faizi düşük olan ülkeden borçlanarak faizi yüksek olan paraya yatırımı yapmak. Ancak 2008 yılından sonra nerede ise tüm ülkelerde faizler düşerek sıfır veya sıfıra yakın, yani benzer duruma geldiğinden carry trade pek yapılamıyordu.
Ancak FED aralık ayının 15-16’sındaki toplantıda beklendiği gibi faiz artırımına başlarsa ABD ile Euro Bölgesi arasında faizlerde bir farklılaşma gerçekleşmiş olacak. 2010 yılında aslında global çapta hakim olan düşünce ABD ve AB’de eşanlı faiz artışı olacağı yönünde idi. Hatta AB Merkez Bankası faizleri 2011 yılında arttırmış ve sonra yeniden düşürmek zorunda kalmıştı. Ancak şimdi FED faiz artışı ile AB faiz artışı arasında piyasada nerede ise üç yıllık bir zaman farklılığı bekleniyor.
ABD ve AB bono getirilerine bakıldığında beş yıllık ABD hazine bonosu geçen hafta yüzde 1.68 getiri verirken, Alman bonosu ise negatif 0.14 getiri veriyordu. Bu euronun ortaya çıktığından bu yana en büyük faiz farklılığı. Yani bazı yatırımcıların dolara aşırı doz yatırım yapmasını beklemek gerekli. Hele dolar daha çok fazla değer kazanırsa bunun çok önemli sonuçları olabilecek.
Paralarını resmen veya de facto dolara bağlamış olan ülkelerin paraları değer kazanacak ve ihracatları zorlaşacak. Bu durumda bazı ülkeler resmen devalüasyon yapmaya mecbur kalacak. Ama dolara endeksli olmayan ülkelerde bile doların daha da değer artışı kazanması ise, dolar borçlanmış çok sayıdaki şirketi zor duruma düşecek. Sermaye hareketlerinde çıkış başlayan gelişen ülkelerde yerel para ile borçlanmış şirketler bile yeniden finansman zorluğu çekecekler. Zaten gelişen ülkelerdeki şirket borçlanmaları da 2008 yılında GSYİH oranı olarak yüzde 50 civarında iken yüzde 75 oranına yükselmişti.
Yani kur riski finansal piyasalardaki en büyük kaos nedeni olma riskini taşımakta. Dolar ile, euro ve yen arasındaki dalgalanma Chicago Board Options Exchange’de alınıp satılan kontratlara bakıldığında yüzde 2013 ve 2014 yıllarının büyük kısmında yüzde 10 değerinin altında kalmıştı. Ancak bu yıl yüzde 10-15 aralığına yükselmiş bulunmakta. Bu tür artan dalgalanma uluslararası yatırımcılar için de büyük bir risk. Örneğin bir ülkede çok iyi bir hisse senedini satın alan bir yabancı yatırımcı döviz kuru hareketleri nedeni ile tüm yatırımını kaybedebilir hale bile gelebilir. Yani yatırım iklimi ve fırsatları büyük çapta döviz kuru gelişmelerine endeksli olacak.
Dolar aşırı dozda değerlenirse de bunun ithalat fiyatlarını azaltarak ve de ihracatın büyümesini engelleyerek ve tabii ABD büyümesini de hırpalayarak ters etki yapması da gündeme gelebilecek. Yani FED bir buçuk yıl sonra faizi yeniden düşürmek zorunda da kalabilir.
Dolar spekülasyonu herkes için tehlikeli olabilir!