AKŞAM gazetesi Ekonomi Servisi ve bu yazar, son bir ayda sık sık 'Zirve oldu Zırva!' başlığını kullanmıştı. Çünkü bizim 'Angela' abla direniyor, çözüm üretilmesi gerçekleşemiyor ve gecikiyor, sorunlar da büyüyor ve tüm dünya ekonomisi de etkilenerek daralmaya başlıyordu.
Nihayet, aylar sonra, Angela kısmen pes etti ve bazı çözüm önlemleri geçtiğimiz günkü zirveden son anda cuma sabahı çıktı. Tabii uygulama takvimi ne olur onu bilemiyoruz. Ama piyasalar kısmi çözüm kararlarını sevdi, derhal faizler düştü, euro değer kazandı, borsalar şahlandı, ortalık iyimserliğe boğuldu. Siz pazartesi günü bu satırları okurken ne olacak, ona da bakacağız.
Tabii Türkiye dünyadan ayrışmış durumda, çünkü sanayileşmiş dünya büyüyemezken, bankaları batıkken ve bütçe açığı ve kamu borcu dev boyutta iken, Türkiye sanayileşmiş Batı'dan kopmuştu: Bankaları sağlamdı, kamu bütçe açığı ve borç oranı oldukça düşüktü ve ekonomisi de son iki yılda hızlı büyümüştü. İhracat pazarlarının daralması nedeniyle dış denge açısından çıkabilecek potansiyel sorunları önlemek için tersine yavaşlamaya çalışıyordu. İlginçtir ki Türkiye için 2012 yılı ilk çeyreğindeki yavaşlamanın sert mi yumuşak mı olduğu bu satırları okuduğunuz pazartesi günü sabah erkenden açıklanacak olan 2012 ilk çeyrek büyüme sayıları ile gün ışığına çıkacak.
Angela tabii bir iktisatçı değil. Dolayısıyla etrafındaki Alman iktisatçı ve Merkez Bankacıların tutucu söylemleri tarafından yönlendiriiliyor.
Bu tür global krizlerde acil kurtarma görevi büyük çapta para politikasına, yani Merkez Bankacılara düşüyor. Çünkü zaten kamu borç oranı ve bütçe açığı oranı baştan çok yüksek.
Para politikası alanında da birden fazla teorik görüş var. Bir görüş finansal sistem krizi yaratan unsur olmasına rağmen, sistemi ve bankaları kurtarmak için doğrudan likidite enjeksiyonu silahı sonuna kadar kullanılmalı, bankaların elindeki her tür bono alınmalı ve likidite verilmeli. Diğer görüş ise daha çok Merkez Bankacıların angaje olduğu ve banka bono portföyü satın alındığı takdirde ortalığa dökülecek olan likditenin yan etkilerin büyük sorun yaratabileceği. Tabii bir başka teklif de likiditenin bankalara değil (Angela bunu istiyordu) hükümetlere aktarılması ve hükümetlerin borcu yükselirken kimin ileride geri ödemeyi garanti ettiğinin açıkça belli olması.
Bu ortamda önce cuma günü alınan kararların bir özetini verelim. Sonra da kendi değerlendirmememizi gündeme getirelim.
Birincisi Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Bankaları için yıl sonuna kadar denetim ve gözetim yapacak bir kurumsal yaklaşım için plan yapacak. (Bizde de eskiden banka denetim ve gözetimi Merkez Bankası'nda idi ama sonra BDDK ve TMSF kuruldu ve güçlendirildi ve Merkez Bankası bu görevi devretti). Bu adım aslında bütün bankalardan sorumlu bir 'banking union' kurulmasının başlangıcı anlamına geliyor.
İkincisi, ESM (Avrupa Stabilite Mekanizması adının kısaltması) adlı Avrupa kalıcı kurtarma fonu bankaları doğrudan rekapitalize edecek, sermaye fonu aktarımı kurulacak olan denetim gözetim mekanizması çalışmasının başlamasından itibaren gerçekleşecek, yani likidite hükümetlerin tersine, Merkel'in değil İspanyol Rajoy'un istediği gibi doğrudan bankalara verilecek.
Üçüncüsü, daha evvel kurtarma operasyonu yapılmış olan İrlanda da şimdi bankaları için doğrudan sermaye rekapitalizasyonu yardımı alabilecek.
Dördüncüsü, Euro Bölgesi ve Merkez Bankası İspanya bankalarına verilen borçların birinci derece öncelik hakkını kaldıracak ama diğer ülkelere verilen banka kapitalizasyonu borçları için öncelik hakkı devam edecek.
Beşincisi ise büyüme artırıcı projeler için de, yüksek montanlı fon aktarılması ilkesi benimsendi.
Bizim değerlendirmemiz ise son derece basit. Bu adımların hepsi gerekli ve doğru yönde adımlar. Angela ve Alman tarafının nihayet yumuşaması ve daha gerçekçi hale gelmesi iyi. İspanyol Rajoy, Fransız Hollande ve İtalyan Monti kazananlar oldular. Fakat bu önlemler piyasaları derhal iyimser yapsa da uygulamada sonuç alınması 2012 yılının sonunda ancak gözle görülebilir hale gelir. Bu da çok geç kalınmasının sonucu ve bir risk faktörü.