SABAH, Mısır'daki kanlı çatışmanın şiddetlendiği haberiyle uyanmak, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yeni stratejisini dinlerken, masadaki minik ekrandan OSTİM'deki patlamayı haber almak, enkaz altında kalan işçi sayısını merak ederken, bir yıl sonra Ankara'nın ayazında üstlerine yine ve yine biber gazı sıkılan işçiler, elinde limon Çetin Soysal'a zum yapan karelerin arşiv görüntü olmadığını (!) anlamak, üçe bölünmüş ekranlarda; aynı anda Tahrir Meydanı, hidrolik makine üreten işyerinin enkazı ve Torba Yasa protestosu, bir de apayrı bir konunun 'son dakika'sı, Defne Joy Foster'ın acıdan kaskatı kesilmiş annesi, Porsuk çayına devrilen araç, İran sınırında üstüne ateş açılan çocuklar...
Ve bir gün önce hararetle, iştahla, öfkeyle tartışılan konunun üzerinde yirmi dört saat geçmeden biriken toz tabakasının kalınlığı...
Gazetecisi Türkiye kadar dayanıklı, hala şizofrenik bir bölünmenin eşiğine gelmediği için kutlanası kaç coğrafya var ki kainatta diye düşün dur sonra.
İskandinav meslektaşların ilgi alanlarının hacmini tebessümle hatırlarken, ne pahasına dayanıklılık ama diye geçir içinden.
Ne pahasına sahi?
Tıpkı Türkiye gibi, sinir uçları her an açık, ruhları mütemadiyen kısa devreye yakın, kurulacak her cümlesinin eksik kalması pahasına...
Ve biber gazı üreten, ithal eden şirketlerin son üç yıldaki karlılık oranlarını, o fabrikalarda çalışan mühendislerin mesailerinin sonuçlarının farkında olup olmadıklarını, bu iş için aldıkları öğrenimden memnun olup olmadıklarını merak ederken, duvarlara çarpa çarpa dönen o soru:
Deli mi bu insanlar?
Çoğu çoluk çocuk sahibi, evinden kalkıp yollara düşsün,
İyi kötü ısındığı evinden çıkıp dondurucu soğukta biber gazı yemeyi, coplanmayı göze alsın?
Daha geçen hafta hukukçu Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek itiraf etmedi mi Meclis'te 'Kanun yapmayı bilmiyoruz' diye?
Birbirine benzemez maddeleri, bitmek bilmeyen kanun numaraları ve bağlaçlarla bir metne tıkış tıkış sokuşturmaktaki bu ısrar neden?
Neden insanların günlük hayat akışı, gelirleri, umutları; kelime oyunlarının içinde darmadağın edilirken her şeyin yolunda olduğu söyleniyor?
Her şey gerçekten yolunda değil...
Belki yeterince farkında olunmayabilir ama kanun yapmak, hayat değiştirmektir.
'Torba hayatlar' istemeyenlerin sesine kulak verin.