HRANT Dink, beş yıl önce İstanbul'da öldürüldüğünde:
- İstanbul'un valisi, Muammer Güler'di. Güler, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın imzasıyla önce Kamu Güvenliği Müsteşarı oldu. Bugün, AK Parti Mardin Milletvekili olarak parlamentoda.
- Hrant Dink öldürüldüğünde, İstanbul'un Emniyet Müdürü, Celalettin Cerrah'tı. Kararı beş yıl öncesinden tahmin eden Cerrah, bugün kararnameyle atanmış Osmaniye Valisi.
- Hrant Dink öldürüldüğünde, İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'di. Güler, bugün 1. sınıf emniyet müdürü.
Başbakan Erdoğan, Mehmet Ali Birand'a, 'Yürütme olarak bizden ne istendiyse yapıldı' dediğinde, ben tetikçinin 34 saat sonra yakalanmasını değil, bu tercihleri hatırladım.
Hrant Dink öldürüldükten sonra, daha prestijli konumlara getirilen bu üç ismin, bir ortak yanı daha var: Değil yargılanmaları, yargılanma ihtimalleri bile, bilinçli bir devlet refleksiyle önlendi. Sonrasında da terfi ettiler...
(Dink'in öldürülme planları yapılırken Trabzon Emniyet Müdürü olan; 'plan gerçekleştiğinde' ise İstihbarat Daire Başkanı olan Ramazan Akyürek, bu görevinden alınması üzerine açtığı davayı kazandı, göreve iade edildi. Diğer üç isim gibi Akyürek de yargılanmadı.)
ASLİ FAİL: MEMUR DOKUNULMAZLIĞI
Diyeceğim şu: Devleti derinde aramaya gerek yok...
Hrant Dink'i ikinci kez öldüren bu hukuk cinayetinde ilk görünen; 'ötekileştirme' zihniyetiyse, bu zihniyetle kol kola girmiş bir de asli failimiz var bizim:
Kırk kat zırhın altına gizlenmiş memur dokunulmazlığı ve bu dokunulmazlığı kanının son damlasına kadar koruyan bürokratik sistem. (meraklısı Memurların Yargılanmasına İlişkin mevzuatı ve sayısız örnek olayı tarayabilir.)
Unutmayalım; yasaları Meclis çıkarır ama bürokrat hazırlar.
Bürokratın ilk ve öncelikli refleksi statüyü korumaktır. Bu refleks, sık sık 'devleti koruma ülküsü' ile perdelenir.
Hrant Dink davasında delillerin toplanmasını engelleyen de bu sistemdir.
Örnek mi?
Muammer Güler valiliği sırasında, İstanbul Emniyeti'nde sekiz kişi hakkında soruşturma izni talep eden Mülkiye müfettişleri raporundan Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler'in adını ayırmıştı.
Bu işlem sayesindedir ki, Cerrah ile Güler, yargı önünde dokunulmazlık kazandı.
Dahası Güler'in soruşturma izni verdiği altı isim de soruşturulmadı. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi soruşturma izni vermedi.
Saydığım etkili isimler, bildiklerini yargıyla paylaşsa bu karar böyle çıkar mıydı?
DDK, VERİLMEYEN İZİNLERİ SORGULUYOR
Bu ülkede bir mahkeme başkanının, verdiği karardan sonra açıklama yapması, çok nadir rastlanan bir durumdur.
14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Rüstem Eryılmaz'ın, Vatan Gazetesi ile SKY Türk'e açıklamaları, bir çığlıktır...
Eryılmaz'ın, mesleki kariyerini riske atma pahasına yaptığı açıklamada 'terörden beraat' kararını 'yeterli delil olmaması' ile izahı, söyleyemediği bir cümleyle birlikte okunmalı.
O da şu. Bulunmayan deliller, cinayetten sonra verilmeyen bu soruşturma ve yargılama izinlerinde aranmalı.
Zaten, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) tam da bu tablo üzerine yoğunlaştı. Bir yıl önce çizilen yol haritasında 'kol kırılır yen içinde kalır' sözüne prim verilmeyeceği ilkesini paylaşan DDK'nın, önümüzdeki ay çıkması beklenen raporu, bu cinayette idari sorumluluğu bulunan kamu görevlilerine odaklanacak