Gazeteciliğin temel yöntemini neredeyse her saat başı güncellediğimiz şu günlerde, sadece iki sorunun cevabını biliyoruz: "Kim?" ve "Neden?"
Sorulması gereken, "Ne, nerede, ne zaman ve nasıl" sorularıysa, halen cevapsız.
Siyaset kurumunun, bu kadar çok soru ile soruna eşzamanlı çözüm üretmek durumunda kaldığı ender bir dönemden geçiyoruz. Karar mekanizmaları ile politika araçları, tarihin hızına yetişmekte güçlük çekiyor. PKK'lıların, "ne zaman, nasıl, nerede ve kimin gözetiminde" sınır dışına çekileceği konusunda her gün farklı haberler okumamızın sebebi bu.
Ne nerede, ne zaman ve nasıl?
TSK'nın mı, akil adamların mı, her ikisinin de mi? Güzergâhlar belli mi, yeni hatlar mı oluşturulacak? Haziran mı temmuz mu eylül mü kasım mı? Yasal güvence verilecek mi, yoksa "verilmez" denilip farklı kolaylıklar mı sağlanacak?
HÜKÜMETİN DE KAFASI KARIŞIK
Son bir haftanın şu spotları, sürece özgü kafa karışıklığı konusunda fikir veriyor:
-Adalet Bakanı Sadullah Ergin: "Çekilme konusunda gerekirse parlamentoya yasa getirilebilir." (Kanaltürk)
-Başbakan Erdoğan: "Bakanım öyle demek istememiştir. TBMM'de çözüm sürecine yönelik şu anda gündemde olan konuların görüşülmesi gibi bir şey yok gündemimizde."
-Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay "Çözüm süreciyle ilgili olarak gerekirse bir yasal düzenleme yapılabilir."
-AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik: "PKK'lıların sınır dışına çekilmesiyle ilgili kanuni engel bulunmadığına göre, konuyla ilgili bir yasal düzenleme yapılmasına gerek yoktur."
-Başbakan Erdoğan: "Süreçle ilgili gerekirse yasal düzenleme yapılabilir." (Eskişehir-Konya Yüksek Hızlı Tren Töreni)
SAVCILARI GÖREVE ÇAĞIRMAK
Dönemin sıra dışılığı, sadece kafa karışıklığını değil; hukuk ihlalleri ve çifte standarda göz yumma yanlışını da beraberinde getiriyor. Bu yanlışın somut örneğini, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın, MHP lideri Devlet Bahçeli için savcıları göreve davet etmesinde gördük.
Bahçeli'nin Bursa mitinginde partililerin "vur de vuralım, öl de ölelim" tezahüratına "Onun da zamanı gelecek" cevabı eleştirilebilir. Ama savcılar, bu söz dolayısıyla göreve davet ediliyorsa; o vakit sınır dışına çıkacak PKK'lılar konusunda yürürlükteki hukuku uygulamakla yükümlü güvenlik görevlilerinin nasıl davranması gerektiği de söylenmeli. Bu sorunun cevapsız kaldığı bir zeminde, "çözüm süreci"yle mutabık olmayan vatandaşın "Nerede bu savcılar" daveti de meşru olacaktır.
"Sınır dışına çekilme" tartışmasında acil çözüm bekleyen asıl sorun budur:
"ABD başta olmak üzere halen pek çok Batı ülkesinin "terör örgütü" listesinde yer alan PKK, devlet nezdinde bir hukuk öznesi haline mi gelecek?"
Erdoğan ile Arınç'ın çekilme sürecinde muhatabın parlamento değil hükümet olduğu vurgusunun sebebi, orta vadede karşılaşılabilecek hukuksal riskler olmalı. Bunların başında da bir Devletler Hukuku kavramı olan "en ziyade müsaadeye mazhar ülke"'nin "en ziyade müsaadeye mazhar terör örgütü"ne evrilme riski geliyor.
"Ayrıcalıklı örgüt" algısı, sadece kamuoyu nezdinde değil, uluslararası hukuk alanında da sorun yaratabilir.