Ana dilde savunma hakkı sağlayacak yasa değişikliği, 57. gününe giren açlık grevlerinin kilidine dönüştü.
Bugün yeni bir durum gibi tartıştığımız irade, aslında kamuoyuna haftalar önce açıklanmıştı.
30 Eylül'deki AK Parti Kongresi'nde basına dağıtılan 63 maddelik 'Vizyon Belgesi'nde; ana dilde kamu hizmeti, ana dilde savunma ve kamuda tercümanlık başlıkları,
'flaş haber' olarak duyuruldu.
Kongre, açlık grevlerinin 18. gününe rastlamıştı.
Bu; ana dilde savunma taahhüdünün, açlık grevleriyle doğrudan
bağlantılı olduğu anlamına gelmiyor. Ama arka plana baktığımızda, iki yıldır farklı mahkemelerde görülen KCK davalarında yaşanan ana dilde savunma sorununun birikimi, bu sıkıntıya bağlı olarak konunun AİHM'e taşındığını görmek, zor değil.
Nitekim Kongre sonrasında hükümetin bu konuda adım atarak çalışma başlattığını da açlık grevleri medyada görünür hale geldiğinde öğrendik.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, bayram arifesinde, (24 Ekim) yaptığı basın toplantısında 'ana dilde savunma hakkı' konusunda çalıştıklarını, bitirince Bakanlar Kurulu'na sunacaklarını açıkladı.
ARINÇ'IN SÖZLERİ
Ergin'in açıklamasının üzerinden iki hafta geçti. 29 Ekim Cumhuriyet Resepsiyonu'nda gördüğüm Bakan Ergin, çalışmanın 'halen' sürdüğünü, olgunlaştığında kamuoyuna açıklanacağını söylemişti.
Şimdi: Gelinen noktada, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın Bakanlar Kurulu sonrasındaki sözleri bir yanıyla konuya açıklık getirdi ama yeni soru işaretleri de doğurdu.
Arınç'ın sanki bugünün gelişmesi gibi 'Başbakan talimat verdi' sözü kafa karıştırıcıydı. Daha iki gün önce -Ergin'in BDP heyetiyle yaptığı görüşmede- tasarının bu hafta Başbakanlığa gönderileceği duyurulmuştu.
İhtimal ki, Arınç'ın sözleri şu anlama geliyor: 'İnce ayar' çalışması zaman almaktadır. Erdoğan'ın talimatı ise 'konunun hassasiyeti' dolayısıyla sağlam, siyaseten minimum risk oluşturacak bir düzenleme olması yönündedir.
AİHM, ALINAK'IN BAŞVURUSUNU KABUL ETTİ
Arınç, değişikliğin CMK'nın 'tercüman bulundurulacak haller' başlıklı 202. Maddesi'ne fıkra eklenerek yapılacağını açıklayarak, netlik ayarı getirmiş oldu. Başbakan Yardımcısı, eklenecek fıkranın özünü de 'kendisini daha iyi ifade edebileceğini belirttiği başka bir dilde savunma yapabileceği' diye açtı.
Oysa bazı ceza hukukçuları, 202. Madde'nin, yeni düzenlemeye gerek göstermeyecek kadar açık olduğunu savunuyor. CMK'nın 'Tercüman bulundurulacak haller' başlıklı maddesinin ilk fıkrası şöyle:
'Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla, duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir.'
Nitekim, eski DTP Başkanı Mahmut Alınak, bu görüş doğrultusunda Kürtçe savunma yapmasına izin verilmediği için AİHM'e başvurmuştu. Dün davanın seyrini merak edip aradığımda, başvurusunun 'kabul edildiğini' açıkladı. Alınak, mevcut düzenlemenin 'meramı anlatmayı' ölçü aldığının altını çizip soruyor; 'Meram deniliyor, meram. Daha açık ne olabilir?'
Bugün ise 'meram' denen o büyük dert, saatlerle yarışıyor.