Üniversitelerin tanıtım faaliyetlerinde bulunması, kendi reklamlarını yapmaları ülkemiz için yeni bir kavram. Ülkemize kıyasla yurtdışında on yıllar önce başlamış olan üniversitelerin tanıtım/reklam çalışmalarının boyut ve sıklığı ülkeden ülkeye değişiklik gösteriyor. Sosyal devlet olgusunun hakim olduğu Avrupa ülkeleri bu konuya kabaca son 30 yılda önem vermişken, Kuzey Amerika'da 'üniversitenin pazarlanması' neredeyse 20. yüzyılın başından beri üst yönetimlerin gözettiği temel işlevlerinden biri olmuş. Ülkemizde ise özellikle vakıf üniversitelerinin sayısının arttığı 2000'li yılların başından itibaren dikkat çeken bir konu olduğunu söyleyebiliriz.
Her üniversitenin, kendi vizyon ve hedefleri çerçevesinde tanıtıma ihtiyacı vardır. 'Ben zaten iyiyim' diyen, 'isteyen beni arar bulur' yaklaşımını benimseyen, 'reklam ve tanıtım yapmak üniversiteye yakışmaz' diye düşünen üniversitelerin, özellikle günümüzün çetin rekabet şartları içinde arzu ettikleri öğrenci sayısı ve profilini yakalamaları mümkün değil.
ÖNCELİK AKADEMİK BAŞARI
Her üniversitenin tanıtıma ihtiyacı olduğu tartışılmaz bir gerçek olsa da, her üniversitenin tanıtım stratejisinin birbirinden farklı olması gerektiğini de kabul etmek gerekir. Yeni kurulmuş vakıf üniversiteleri için öncelik akademik başarısı yüksek öğrenciler tarafından tercih edilmek değil, kontenjanlarını yüksek oranda doldurmaktır. Hedef bu olunca tanıtım stratejisinin söylemleri ve mecraları buna göre şekillenir. Köklü devlet üniversiterinin hedefleri vakıf üniversitelerinden (belki birkaçı hariç) farklıdır. Bu üniversiteler YGS/LYS'deki başarılı öğrencileri üniversitelerine çekmeyi hedeflerler.
Son yıllarda Boğaziçi, ODTÜ ve İTÜ arasında bu konuda kıyasıya bir çekişme olduğu açıkça fark ediliyor. Temmuz 2010 ÖSYS tercih döneminde ODTÜ mezunlarının, ODTÜ hakkındaki düşüncelerini paylaştıkları reklam filminin televizyon kanallarında yayınlanması ile çekişmede ilk 'kılıç çeken' ODTÜ olmuştu. İTÜ ve ODTÜ'nün tanıtım broşür ve kataloglarındaki açıkça fark edilen 'birbirinden esinlenmeler' bu iki köklü üniversitenin birbirlerinin her hamlesini dikkatle takip ettiklerini gösteriyor. Bu üniversitelerin mezun derneklerinin ve vakıflarının tanıtım faaliyetlerine destek vermeleri yaşanan rekabetin camialar içinde de ciddiye alındığının net bir göstergesi.
DOĞRUSUNU YAPMAK...
İki gün önce izlediğim bir TV reklamı beni şaşkına çevirdi. Bir gazete, önümüzdeki günlerde üniversite adaylarına deneme sınavları vereceğini duyuruyordu. Üniversite adaylarına yönelik bu tür kampanyaların genellikle bir içerik sponsoru (genellikle dershane) bir de parasal sponsoru olur. Son yıllarda özellikle yeni yetme vakıf üniversitelerinin parasını bastırarak bu sponsorluğu aldıklarını, bu sayede isimlerini geniş kitlelere duyurmaya çalıştıklarını görmüşüzdür. Gelin görün ki, iki gün önce izlediğim reklamda ismi geçen sponsor üniversite İstanbul Teknik Üniversitesi idi. 250 yıllık geçmişi olan ve pek çok konuda ülkenin lider üniversitesi durumunda bulunan İTÜ'nün kendini yeni yetme vakıf üniversitelerinin başvurduğu yöntemlerle tanıtmaya çalışmasına sanırım Boğaziçi ve ODTÜ camiaları sevinmiştir.
2009-2010 akademik yılından başlayarak İTÜ'nün yaptığı veri analizine dayalı ve 'state of the art' diye nitelendirilebilecek tanıtım çalışmalarını yakından bilen ve katkıda bulunan 'Boğaziçi'li biri olarak, İTÜ'nün bu yanlıştan dönmesini samimiyetle diliyorum.
İTÜ'den görmeye alıştığımız 'yapmış olmak için yapmak' değildir. 'Doğrusunu yapmak'tır. Bu asırlardır böyledir, böyle de devam etmelidir.