Türk edebiyatın usta yazarlarından Seviç Çokum, roman, hikaye ve senaryo türlerinde eserler vermiş kıymetli bir kalem.
Eserlerinde toplumun dertlerini insanların iç dünyalarıyla birlikte ele alan Çokum, Rozalya Ana, Deli Zamanlar, Bizim Diyar, Hilal Görününce, Çırpıntılar, Derin Yara, İskele Gazinosu, Karanlığa Direnen Yıldız'ın da aralarında olduğu çok sayıda kitap armağan etti edebiyat dünyamıza...
Çokum'un sözü yormayan, hüzünle karışık şairane kalemi aynı zamanda yaşadığımız sokakları, ev içlerini, teker teker eşyaları, çiçekleri anlattı bize.
Kimi eserlerinde toplumsal değişimleri, bu değişimlerin tetiklediği açmazları ustalıkla dile getiren usta yazar, 2020 Necip Fazıl Hikaye-Roman Ödülü'ne layık görülen isim oldu aynı zamanda...
Çokum, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün çevirim içi düzenlediği "Sanatın İçinde Edebiyat ve Kadın" başlıklı bir söyleşiye katıldı geçenlerde.
Tabi sanal ortamda pek çok şey gözden kaçabiliyor.
Bu yüzden Çokum'dan altı çizili satırları paylaşmakta yarar var.
Ne söyledi Çokum?
Usta yazar, edebiyata şiir yazarak başladığını ve birçok kitabında da
kahramanların ağzından şiirler kaleme aldığını hatırlattı. "Benim romanlarımda bir takım başlıklar vardır. Romanla ilintili olarak bir köşeye birkaç mısra sıralarım ve bunlar da benim şiirsel söyleşilerimdir" dedi.
Öykü konusunda kadın yazarların özellikle1970 ve 1980'li yıllarda adından söz ettirmeye başladığını dile getiren Çokum, kadın yazarların sayılarının artmasında Varlık dergisinin etkisine değindi, aynı zamanda, o tarihlerde ideolojik ayrımların da yaşandığına dikkat çekti.
Kaldı ki pek çok toplumsal yaranın kaynağı olan, bir türlü bitmek bilmeyen bu ideolojik ayrımlar, günümüzde dahi devam ediyor.
'Her fikre açığım' diyen Çokum, kendisini bağımsız bir yazar olarak gördüğünü dile getirirken, sanatkarların yalnız kimseler olduğunu da söyledi.
Çokum'a göre sanatçı aslında hem yalnız hem de göçebedir.
Usta edebiyatçı, kadın yazarların bir ayağının evde bir ayağının mutlaka dışarıda olması gerektiğini de vurguladı.
Çokum'un şu sözleriyle noktalayalım: "Sokağı görmeden, sokağın anlattıklarını dinlemeden, bir takım insanlar tanımadan, konuşmaları duymadan, hafızana almadan yazar olamazsın."