Yeşilçam'da sansürle başı derde giren film sayısı az değildir; binlerle ifade edilir.
Kimi zaman ideolojik unsurlar, kimi zaman müstehcenlik, ahlaki ve milli duygular vb. gerekçe gösterilmiştir.
Türk sinema tarihinde sansürlenen ilk film 1919 tarihli Mürebbiye'dir.
Hüseyin Rahmi'nin aynı adlı eserinden sinemaya uyarlanan filmde ülkesi Fransa'da dikiş tutturamayarak İstanbul'a gelen ve bir konakta mürebbiye olarak çalışmaya başlayan (fettan) Anjel'in şahsında yabacılar küçük düşürülüyor gerekçesiyle filmin İstanbul dışında gösterilmesi, bizzat işgal güçleri tarafından yasaklanmıştı.
Metin Erksan imzalı 'Aşık Veysel'in Hayatı-Karanlık Dünya' (1952) adlı film ise 'yurt içi ve dışında halka gösterilmesinin sakıncalı olduğuna oybirliği ile karar verilen' bir eserdi. Film ancak gerekli tashihat ve tadilat yapıldıktan sonra gösterilebilirdi.
Türkiye'yi kötü gösterdiği gerekçesiyle sansürlenen Yılmaz Güney/Şerif Gören imzalı Yol filmi, (1982'de Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye Ödülü kazansa da) Türkiye'de seyirci karşısına çıkabilmek için 17 yıl bekleyecekti. Film, ancak 1999'da gösterilebildi.
Başrollerinde Bülent Ersoy ve Fikret Hakan'ın oynadığı 1984 yapımı Acı Ekmek de sansür kuruluna takılmış ve Ersoy'un cinsiyetinin kadın mı yoksa erkek mi olduğunun tespiti üzerinden uzun süren bir dava süreci başlamıştı...
Örnekler çoğaltılabilir ancak burda duralım ve bugüne kadar kulaktan kulağa anlatılan, yahut bazı detayları kamuoyuna yansıyan sinemada sansür tarihinin tek tek dökümünü (ilk kez resmi kayıtlardan hareketle) yapan üç ciltlik bir külliyatın Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca yayınlandığını haber verelim.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü arşivlerinde korunan Sansür Karar Defterleri, Türk sinema tarihinin yarım yüzyılı aşkın bir dönemine ışık tutuyor.
İşte bu defterlerden hareketle, araştırmacılar Ali Karadoğan ve Semire Ruken Öztürk tarafından iki yıllık bir çalışma sonucu hazırlanan 'Sansür Karar Defteleri Üzerine Bir İnceleme/ Türkiye'de Sinema Sansürünün Tarihi 1932-1988' adlı üç ciltlik devasa eser, binlerce filmi kapsayan sansür tarihimizi, ilgili kurulların gerekçeli kararları üzerinden gözler önüne seriyor.
Ülkemizde sansür uygulamalarının 'Sinema Filmlerinin Kontrolüne Ait Kararname' ile 1932 yılında başladığı kabul edilir. İşte bu üç ciltten oluşan eserde, 1932-1988 yılları arasında yürütülen uygulamaların kayıtlı olduğu 96 adet Sansür Karar Defteri'ne yer veriliyor.
Dosya içerikleriyle birlikte 500 bin sayfayı bulan 26 bin civarında karar, tek tek gözden geçirilerek, konularına göre tasnif edilmiş, hiç bir yorum ilave edilmeden, kurul üyelerinin birebir cümleleriyle araştırmacıların hizmetine sunulmuş.
Kararlardan anlaşıldığı kadarıyla sansür kurulu işini son derece ciddiye almış, her filmi didik didik çalışmış. Hatta öyle ki senaryoda yer almasa dahi (genellikle cinsel içerikli filmlerde olması muhtemel malum türden sahnelerin önüne geçebilmek adına) 'çekim esnasında eklenmemek kaydıyla' diye şerh düşülmüş.
Kimi yapımcıların cevapları da ilginç: Söylediklerinizi yaptım, istediğiniz sahneler çıkarıldı, başka istedikleriniz varsa onları da çıkarabiliriz.
Sansür kararlarını okumak, sinema tarihine göz gezdirmek kadar, seneler içinde değişen, evrilen Türkiye sosyolojinini anlamak bakımından da ilgi çekici...
Kimi zaman bir dans sahnesi, kimi zaman cinsel içerikli bir bölüm, çıplaklık, müstehcenlik, argo, küfür, kötü söz, köylünün kötü gösterilmesi, intihar sahnesi, İstanbul için Kostantinapolis denmesi, ideoloji, siyaset, etnik ayrım, uyuşturucu, zengin fakir ayrımı, dini meseleler, ezan, şapka kanunu, siyasi parti isimleri, Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsının zedelenmesi hususu, güvenlik meselesi, adalet, jandarma, polis, zabıta, ahlak, umumi terbiye gibi daha pek çok konu sansürün bahanesi olmuş.
Sansür hikayesi (genel olarak) 1988'de sona eriyor.
O dönem, yeni bir yasa yürürlüğe giriyor ve defterler artık tutulmuyor; bildiğimiz manada sansür kurulu (Merkez Film Kontrol Komisyonu) ortadan kalkıyor, geriye sadece 'Denetleme Kurulu' kalıyor.
1988'de son sansür defteri tutuluyor.
Peki sinemamızın sansür tarihi Telif Hakları Genel Müdürlüğü'ndeki defterlerden mi ibaret?
Kimbilir, Emniyetin çeşitli birimlerinde, valiliklerde, mülkü ve idari amirliklerin arşivlerinde daha pek çok defter gün yüzüne çıkmayı bekliyordur.