CHP'li Muharrem İnce, bizim gazeteden A. Rezzak Oral'a verdiği röportajda 'Partim isterse sandık görevlisi de olurum, en tepedeki adam da' demiş. Buna iletişim dilinde 'Politik doğruculuk' (political correctness) deniyor. Halkımız 'Karnından konuşmak' diye karşılar bu kavramı. Diyeceğini 'dolaylı yoldan anlatmak' gibi bir şey. İnce'nin 'aslında ne demek' istediği hemen anlaşılıyor: 'Başkanlığa her an aday olabilirim!..'
Parti içinde ve dışında 'agresif fakat renkli kişilik' olarak algılanan Muharrem Bey'in üç dönemdir yenildiği için partisi CHP'ye yönelik eleştirileri varmış. 5 maddelik iktidar formülü de cebindeymiş.
Baykal'ın zorunlu ayrılışından sonra 'Yeni CHP' beklentisinin yaratılmasında Sayın Kılıçdaroğlu'nun partide gerçekten de farklı bir iklim yarattığı, sonrasında ise algılamayı doğru yönetemedikleri için, bir 'büyük fikir' şemsiyesi altında buluşturamadıkları pek çok projelerini de (en önemlisi bedelli askerlik) doğal olarak gündemde tutamadıkları için, 'gün bu gün' deyip Muharrem Bey'in, 5 maddelik iktidar formülünü keşfedebilme hünerini göstermiş olmasında şaşılacak bir durum yok.
'Yeni CHP'nin ilanından bugüne kadar geçen zamanda tüketilen ve hayli 'eskitilen' üç nimet var: Bir: Zaman İki: Beklentiler Üç: Enerji.
Mesele şudur: 'Yeni CHP' kavramı, 'büyük fikir' zemini üzerinde yükseltilemediği için kaidesini bulamadan havada balon gibi dalgalanıp durmaktadır. O zemini bulabilecek kadrolara sahip olup olmadıklarını en iyi bilenler CHP'nin üst yönetiminde, karar verici konumundakilerdir. Hala fırsatları vardır. 'Büyük fikir' ile '5 maddelik iktidar formülü' arasındaki farkı idrak etmiş bir CHP'ye olan özlemin hala geçerli olduğu gün gibi aşikar.
Yabancı firmaya yerli, yerli firmaya da yabancı üslup
Hedef kitle üzerinde etkili olmak için iki yol da mubahtır: Ya 'olumludan' yola çıkarsınız ya da 'olumsuzdan'.
Önce olumluya bir örnek: Coca-Cola'nın yeni yıl reklamı. Çocukların sesinden 'her yeni yıl senin için yeni bir umut' diyen şarkı eşliğinde, tam da neredeyse herkesin 'çivisi çıktı!' diye inlediği günümüz koşullarında, umutlanacak, sevinecek, sevilecek pek çok gelişmeye dikkat çekmenin ve de inandırıcı olabilmenin, bundan daha güzel bir anlatımı olabilir miydi acaba?
Coca-Cola bunu hep yapıyor. Bir kere reklam filmi tamamen yerli. Bizde hiçbir zaman çalışmayan Hıristiyan Batı duyarlılıklarından eser yok. Yani tercüme değil. Oyuncular yerli, müzik yerli, etkileyen hangi duygu varsa bizden... Coca-Cola, bizim milli takım başka ülkelerin takımlarıyla karşılaştığı zaman da böyle davranır. Bizden bir film koyar oraya. Adım gibi eminim ki, bize rakip olarak düşündüğümüz, öyle hissettiğimiz başka bir ülkenin televizyonlarında da onların duygu dünyalarına uygun bir Coca-Cola reklamı mutlaka dönüyordur. Hiçbir mahsuru yok. İletişimde 'yerel düşün, yerel hareket et' ilkesine örnek olarak verilebilecek Coca Cola reklamlarından daha uygun bir iletişim etkinliği ben bugüne kadar görmedim, duymadım, bilmiyorum.
Olumsuzdan yola çıkarak sergilenmiş başarılı örnek için ise Eti Canga'yı gösterebiliriz. Fantastik ve absürt bir reklam. Delikanlının oda kapısını açıp, derlenip toplanmış tertemiz bir ortam gördüğü andaki 'tek kaşı havada' tepkisi şudur:
'Anne yine mi topladın odamı ya!?'
Delikanlı bu andan itibaren sevimli bir orangutana dönüşüp, çılgın müziğin eşliğinde dans etmeye, odanın altını üstüne getirmeye başlar. Finalde de şu pack shot belirir: 'Dağınık sevenlere!'
Hayli ilginç. Tamamen yabancı olan bir firma, baştan sona, her anıyla yerli bir iletişim üslubu belirlerken; yerli bir markanın alabildiğine yabancı bir anlatım tarzını tercih etmesi dikkat çekici. Fakat bu durum her ikisinin de etkili olabilmesine engel değil.
Baktun ki olamay...
Sağ olsunlar bazı eş ve dostlarımız bizi sık sık espri ve fıkralarıyla zenginleştirirler. Derimod'un Başkan Yardımcısı Sedef onlardan biri...
Kendisine de herhalde başkaları tarafından yollanmış bir liste günümüzde bazı toplumsal ve bireysel duruş ve kimliklere o kadar güzel ışık tutuyor ki... Başka yerde görmüş olsanız bile bir de burada okumanız, eminim sizi sıkmaz. 'Müslümanlar altıya ayrılır' deniyor başlıkta: '1. Tüm zamanlı; 2. Cuma'dan Cuma'ya; 3. Ramazan'dan Ramazan'a; 4. Bayram'dan Bayram'a; 5. Benim kalbim temiz; 6. Benim dedem Hacı !...'
Sedef Hanım, eşi sağlam bir Karadenizli olduğu ve Karadenizlilerin pek çoğu gibi o yöreye yönelik şakalara hoş görüyle yaklaştığı için, zaman zaman keyifli Karadeniz fıkraları da yollar... Sonuncusu, tüm Karadenizli dostlarımızın o çocuksu bilgelik ve naifliğine hoş bir seda gönderiyor:
'Bir Laz Atasözü dermiş ki:
Baktun olamay... Bakmayacasun...'
Nasıl?..
Pek çok sorunu bu atasözüyle anında çözmek mümkün değil mi?.