Adını saklayan bir okur bana bir şiir yollamış. Belki bu aralar şiirden, şairlerden sıkça söz ettiğim içindir. Genellikle adını verir gönderen, nedense çoğunlukla kötü şiirlerdir yolladıkları. Kimilerini üzülerek eleştiririm. Kimilerini eleştirmeye gönlüm elvermez.
Bu kez şaşırdım doğrusu. Ülkem yine bir toplumsal sarsıntı içinde. Gençlerimiz ölüyor. Anlaşabilmek o denli yakınken, birdenbire çok uzak olduğunu görüyorsunuz. Daha yürünecek uzun bir yol var, anlıyorsunuz. Daha acılar çekilecek, daha da gönül gözleri kapalı kalacak insanların. Acının kayıpların mantığı egemenliğini sürdürecek.
Şimdi şiirin boynu büküktür. Ağıtların zamanı. Çığlıkların. Yine de unutmamalı, şiirin gerçeği havalandırma gücünü. Okurumun şiirini bu kaygılarla okudum.
Doğrusu yeni tatların, çılgın arayışların şairi değildi. Şiirimizin öyküsünü bilmeyen bir söyleyiş içinde olduğunu da görmedim pek. Acaba dedim, eskilerden, kıyıda köşede kalmış bir şair eskisi benimle dalga geçmek için mi yollamış bu şiiri? Yoksa gençten bir arkadaş beni mi deniyor? Bilemedim. İçimden şiiri yorumlamak, dizeler üzerinden sıradan hayatın pek farkına varamadığımız kovuklarına uğramak geldi. İşte şiir:
HAVA: KAFAMLA ŞAPKAM ARASINDA
Köşedeki şapkacıdan/Sevgilim almış bana/Üstü delikli bir şapka/Üstü delikli: Dumanım tütsün diye aşka/Kafamla şapkam arasında/Beynimden püsküren magma/Selam verip de arayan bir hayata/Çiziyor yarimin hayalini hakikat atlasına/Kafamla şapkam arasında hava/Hasret kalmış sevgilimin soluğuna/Şimdi emiyor geceleri yıldızları/Gizemli kelimeler devşirerek kovuğuna.
***
Şiir bir şapka üstüne. Yoksa şapka bir simge mi? Şimdilik onu sadece bir şapka olarak düşünelim. Köşedeki şapkacıdan alınmış, demek ki sıradan bir şapka. Alan sevgili. Aldığı kişi sevgilinin şairi. Şapkayı özellikle öyle almış, üstü delikli olmasa dumanı tütmezmiş. Şairin kafasında yanan ateşin dumanının çıkması içinmiş delikler. Yoksa şapka değil de bir baca mı aldı şaire?'Şair al sana bir şapka! Şapka değil bir baca! Koy kafana ve tüt! Peki, neden tüter şairler? Elbette şair oldukları için. Hiç tütmeyen şair olur mu?
Şiirin başlığı 'hava' ile ilgili. Kafamıza şapkamızı geçirdiğimizde, şapkamızla başımız arasındaki havadan söz ediyor. Şapka delikli olduğuna göre, oradaki hava 'durgun' bir hava olmasa gerek! Devingen bir hava, başla şapka arasında.
İkinci dörtlük magmadan söz ediyor. Yeryüzünün derinliklerindeki o muazzam enerjiden. Bu magma şairin beyninden geliyor. Şair, şapkasıyla başı arasında yarinin hayalini saklıyor. Beyninden çıkan magmayı dondurup, bu magmayı yönetiyor, ona şekil veriyor. Yarin suretini çiziyor şapka ile başı arasındaki havada. Demek ki şair, kelimeleri magma olan bir yeryüzü. Ruhunun derinliklerinde buluyor kelimeleri. Kelimeleri hayalde, düşte, düşüncede bırakmıyor. Kelimeler hakikat atlasına çiziliyor. Kelimeler, bilinmeyenin keşfine götürüyor bizi: Hakikat atlasına. Heidegger'in Varlığı şiirle açıyor kendini. Nerede? Delikli şapkayla baş arasında. Şapka neden 'delikli' anladınız mı? Hava hareketli olsun diye. Hava devinsin, hava cereyan etsin, hava bir 'olay' (Ereignis!) olsun diye. Şairin şapkasındaki havada kelimeler hakikat açıyor. Öyle bir şapka ki bu delikli şapka, orada 'hakikat olup bitiyor.' Yoksa şair şapkası delikli bir şapka mıdır? Şairine bağlı. Onun magmasına. Magması arayan, araştıran bir hayata selam verebilirse, hakikat başının üstünde, şapkasının içinde cereyan edebilir.
***
Sevgili kimdir? Bizi hakikate götüren. Hakikat kılavuzu. Hep hasret kaldığımız. Şapkamızla başımız arasındaki hava, sevgilinin kokusunu, sevgilinin akciğerini özlüyor. Hakikat yalnızlığa aykırıdır. Paylaşılmalıdır. Bundan dolayı bencilce şapkamda dolaştırdığım hava beni hakikate götüremez. Sevgilinin bu havayı soluması gerekir.
Son iki dizede şapkanın neden delikli olduğuna dair bir ipucu daha var: O deliklerden çıkan hava yıldızlara yükselecek, gecenin ışığını emecek. Işık evrenden, Varlıktan gelir. O havanın hakikat havası olması gökyüzüne açılmasıyla olanaklıdır. (Heidegger'in dörtlüsü: Yeryüzü, gökyüzü, ölümlüler, ölümsüzler!) O havada şair ve sevgilisi yıldızları emmekteler. Onlar yıldız ışıkları ile büyüyecek iki bebektir. Büyüdüklerinde bu dünyanın karanlığına ışık taşıyacaklardır.
Işık kelimelerle emilmektedir. Hakikat düşünülerek değil, emilerek bulunacaktır. Batının Logos'u, burada bios'a dönüşmüş, fikir bir beden, bir dirim olmuştur.
Kafamızla şapkamız arasındaki hava, doğayla uygarlık arasındaki havadır. İnsan bu havada nice kovuklar oluşturmuştur. Bu kovuklarda insan canını nice yok edici felakete karşı korumuştur.
Bana bunları düşündüren okurum adresini ve şapka numarasını verirse, kendisine, gördüğünde şaşıracağını umduğum delikli bir şapka hediye edeceğim.