• $32,3844
  • 35,0935
  • 2326.34
  • 9072.8
10 Eylül 2017 Pazar 00:01 | Son Güncelleme:

Kısa Öykü: Hayretsin Müdürüm

Kısa Öykü: Hayretsin Müdürüm

RÜYA ERSİNA UYGUR

ersinaru@gmail.com

Ünlü spikerin ölümü tüm kanallarda veriliyordu. Ama hiçbiri o 12 Eylül sabahı, gün ışımadan, saat tam dörtte generallerin bildirisini okurken kayda geçmiş halini göstermiyordu. Kim bilir, belki de silinmiş, arşivde kaybolmuştu. 

-O gün ben niye sokağa fırladım? diye sordum eşime.

-Herhalde bakkaldan gazete almaya gitmişsindir diye fikir yürüttü.

-Gazete için bu risk alınmaz. O saatten itibaren sokağa çıkma yasağı konulmuştu. Caddelerde tanklar geçiyor, askerler sokaklarda devriye geziyordu.

-Herhalde yakın bir yere gitmişsindir, hemen köşedeki bakkala.

-Hayır dedim, bugün gibi hatırlıyorum merdivenleri ikişer üçer inişimi. Biz saat dörtte uyuyorduk. Sabah gözümüzü açınca öğrendik, televizyon sürekli tekrarlıyordu ordunun yönetime el koyduğunu. 

-Peki sokakta asker durdurmadı mı seni?

-Hayır şansıma askere yakalanmadım.  Benim gibi birkaç kişi daha vardı yollarda. Hepsi de kadın. O kadar yakında da değildi varmak istediğim yer. Ben durmadan koşuyor, soluğum kesildiğinde duvara dayanıyordum asker geliyor mu diye etrafa bakarak. Mahallenin kadınları eski İstanbul’un dar sokaklarında bir evden çıkıp birkaç metre ötedekine giriyorlardı. Sokaklarda tek bir gösterici yok.

- Bir de spikeri eleştiriyorlar niye o bildiriyi okudu diye.

-Darbe öncesi her gün sağdan soldan 20 gencin öldüğü sokaklar, bir anda boşalmıştı zaten. Sanki tiyatro gibi. Haydi perde kapandı, oyun bitti burada, herkes evlerine…

- O spiker bildiriyi okumak yerine ölümü göze alarak “Direnin, sokaklara çıkın” deseydi, bugünkü gibi bayrağını alan koşmaz, sokağa fırlayan da namluların hedefi olur, yalnız kalırdı.

Sonra birden hatırladım.

-Canan’a gitmiştim, buldum dedim. Kardeşi için darbeden önce 110 yıl hapis isteniyordu. Bir yayın organının sorumlu müdürü olarak adı mı geçmiş, neyse, belki ona yardımımız olur diye.

-Ha sen Çetin’den bahsediyorsun dedi gülerek, “Hayretsin Müdürüm”den.

-Doğru da “Hayretsin Müdürüm” de ne?

-Bir de Eşref vardı yanında, garip bir çocuk, ona hep “Müdürüm” derdi, hatırlamıyor musun?

-Evet, evet dedim ben de gülerek. Ayrılmaz ikiliydiler. O gün de işte Canan’ın evindeydiler.

-Ee sen gittin yardım etmek için, onlar ne dedi sana?

-“Biz başımızın çaresine bakarız” dediler. Ne bileyim, ben de bir bildikleri var herhalde, onu müdür yapanlar yardım edecek sandım, eve geri döndüm.

-Kimse yardım etmedi dedi eşim. Zaten yayının gerçek yöneticileri de hapse girmişler, onlardan sadece öyle serseri mayın gibi gezen biri kalmış. O da “Ben kendime kalacak yer bulamıyor, başkalarının evlerini işgal ediyorum, sizi nerede saklayacağım” diyerek bu ikiliyi başından atmış. Sonuçta ismini sadece sorumluluğu üstlensin diye yazı işleri müdürü olarak kullanıp hapis cezası aldırdıkları sempatizanlarına sahip çıkmamışlar.

-Peki başlarının çaresine bakabilmişler mi? diye sordum bugün olmuş gibi endişeli.

-Hem de nasıl! dedi yine gülerek. Bağdat Caddesi’nde senin çocukluk arkadaşın Leylaların evlerinin yakınında bir emlakçı ajansları var. Arap şeyhlerine ev arıyor, paraya para demiyorlar.

-İnanmam!

-İstersen akşama çağırayım, kendi ağızlarından dinle.

-Hemen çağır dedim buzdolabını karıştırıp eksikler listesi yaparak.

İki dakika bile geçmedi.

-Hayretsin Müdürüm ve Uyanık Eşref geliyorlar diye içeriden seslendi. Eşleri hazır güneyde tatildeyken onlar da “Bu akşam nereye takılsak?” diye düşünüyorlarmış.

Güneş batmaya yakın geldiler. Doğrusu sokakta görsem ihtimal vermezdim, son gördüğümde açlık sınırında dolaşan bu iki kafadarın ikisi de göbeklenmiş, kelli felli adamlar olmuşlardı. Tek değişmeyen yüzlerindeki her an gülmeye hazır muzip ifadeydi.

Hemen balkona geçtik. Karşıdaki İstanbul siluetinde Galata Kulesi’ni hedefleyip tahmini Tophane, Karaköy, köprü altını bulmaya çalıştılar.

-Darbeden sonra yıllarımız oralarda geçti dediler.

-Köprü altında yatmadınız herhalde dedim.

-110 Yıl hapis cezası yemiş ve aranıyorsan dedi Çetin, kimse sana yardım etmiyorsa bence en güzel saklanacak yer açıkta yatmaktır, tabii diğer berduşlar izin verirse.

-Hayretsin müdürüm diye atıldı Eşref, ben konuştum onlarla. Dedim bu adam bir kara sevdadan her şeyini kaybetti, valla bir yazdım, gazetede yayınlasan tirajı patlar.

-Sakın dedi Çetin bana bir daha gazete, yayın, tirajdan para kazanmaktan bahsetme. Atarım sonra seni ortaklıktan, gerisin geri gidersin köprü altına, artık kendin için ne uydurursan öyle yer bulur, doğru berduşların arasına sızarsın.

Anlaşılan Çetin yine müdürdü, Eşref ise her zamanki gibi onun iş bitiricisi.

-Yahu dedi Çetin bu Eşref benim başıma bir iş açtı ki sormayın.

-Hayretsin müdürüm, aç mı kalaydık? Bak bu emlakçılığın küçük sermayesini böyle yarattık.

-Yahu hâlâ hayatta kalışımıza şaşırıyorum. Bir gece midemiz içeri çökmüş, kazınıyor ki sormayın. “Gel” dedim buna, “teslim olalım, yatarım bir on yıl, kaldı yüz yılı, onu da affederler herhalde”.

-“Hayretsin müdürüm” dedim ben de. 10 yıl hapis ne demek, gençlik gitti elden demek. İçeridekileri duyuyoruz, işkenceden, dayaktan sakat kalmayanın, kafası gitmiş.

-Bu bana “Polise teslim olacağımıza polis yararına çalışalım” demez mi? Ajan mı diye ters ters baktım.

-Ne ajanlığı, parlak bir fikrim vardı. Biz matbaada çalıştık, yayıncılığı baştan sona, kâğıda yazdığımızın mürekkebi kurumadan rotatiflerden çıkarıp, katlayışına kadar biliriz. “Polis yararına dergi çıkaralım, satıp …”

-Yok artık dedim dehşete kapılarak. Düpedüz sahtekarlık!

-Eşref’i kovdum yanımdan, 110 yılım var zaten, “Bas git” dedim, bir de sahte polis dergisiyle yakalansam, öbür dünya da hapis olacak bana.

-Ama müdürüm kabul etti sonunda. Yayıncılık bizi ilk seçimlere kadar gül gibi geçindirdi.

-İnanmıyorum dedim eşim başıyla doğrularken, yaptınız yani…

-Ablamın bankadaki faize yatmış parasını bozdurttuk. Bununla ilk yüz dergimizi bastık. Adı da güzel, “Emniyet”.

Onlar anlatırken ön yemeklerini bitirmişler, ben ise ağzım açık dinlemekten çatalımı dokunduramamıştım bile.  Esas yemeğin servisini yaparken Eşref ayağa kalkmış müdürünün taklidini de yapıyordu.

-Müdürüme üniformayı andıran pantolon gömlek çok yakıştı.  Biz iki koldan kapı kapı dolaştık. “Emniyet’e yardım” diye para topluyoruz.

-Darbe öncesi Pol-der Pol-Bir diye polisi sağcı, solcu, birbirine düşürmüşler, bizim “Emniyet” adlı dergimiz öyle birleştirici ki herkes yardımı seve seve yapıyor. “Bir an önce toparlayın emniyeti, sağ sol ne demek” diye halkımız bir de bize görev veriyor.

-Bir yakalansanız…

-Ya, bu uyanığın aklına uydum ama bir yandan da ödümüz kopuyor. Bir baskı daha satalım bu son derken biz de palazlanmış olduk bayağı. Ama bir gün yakayı ele verdik.

-Özal’ın seçimleri kazandığı gün kapanış yapalım demez olaydık.

-“Ne Emniyet’i bu?” diye kolumuzdan tuttu iki polis. “Ağabey polise yardım için falan…” konuşuyoruz öyle. “Niye bizim haberimiz yok bu yardım işinden?” demezler mi…Bizi attılar nezarethaneye.

-Ama müdürüm, diğer polisler gidip geri geliyor, bize bakıp “Vay uyanıklar” diyerek gülüyorlardı.

-Ben ise kara kara düşünüyorum “110 yılın üstüne polisi dolandırmak acaba kaç yıldır?” diye. Ama polis teşkilatı içinde bizim “Emniyet” gazetesi elden ele dolaşmış zamanın emniyet müdürü de babacan bir adam, çok da akıllı, ona kadar gitmiş, üstelik de gazeteyi beğenmiş.

-Bizi çıkardılar parmaklıklar arkasından, diğer kalanlar da hırsızlıktan, kapkaçtan falan içeri alınmışlar. Onların hak helal etmesi ne kadar kabulse, aldık yine de. Bacaklarımız titreye titreye izliyoruz polisleri.

-Emniyet Müdürü polislere bizi serbest bırakmalarını söylemiş.

-Aranmanız ne oldu peki, hani 110 yıl?

-İsim benzerliği zannettiler. Bir solcunun Emniyet adına para toplamaya cesaret edeceğine ihtimal bile vermediler.

-Müdürüm ve ben için, “Bunları biraz hırpalayın, bir daha yapamazlar, ortadan kaybolsunlar, sakın bir daha polisin karşısına çıkmasınlar” deyip gözdağı vermelerini istemiş o babacan adam.  Yani biz tam seçim gününe rast geldiğimiz için kurtulmuş olduk.

-Biraz okşandıktan sonra karakoldan ayrılırken polis kapıda, hâlâ bize parmak sallıyordu.

-Neyse efendim bizim de küçük bir sermayemiz oluşmuştu.  Bu uyanıklık sayesinde, Eşref’in adına büyük bir emlakçıyla anlaşıp bu işe ufaktan başladık.

-Ee müdürüm de affa girdi birkaç yıl sonra, bir ay yatıp kurtuldu. Ben de işi ilerlettim kendi usullerimle.

-Ben bir çıktım hapisten, İstanbul da kalabalıklaşıyor habire, bizim emlak işi patlayıverdi.

Güneş çoktan batmış, İstanbul silueti ise karanlıkta bir mücevher gibi parlamaya başlamıştı.

-Bu Eşref’in uyanıklığı kadar şansı da bol dedi Çetin. Bağdat Caddesi’nde emlakçı büromuzu açalı, adından mıdır nedir, internette Bağdat’ı gören Arap Şeyhleri bize koşuyorlar. Arapça İngilizce çift dilli iki memur da aldık ofise, şeyhlerinin İstanbul seyahatleri için Araplar büromuzun önünde bir kuyruk...

-Yani işiniz fazlasıyla yolunda dedi eşim.

-Ama biz sermayemizin kaynağına saygılıyız diye atıldı Çetin.

-Müdürüm beni tembihledi dedi Eşref, polis için ne zaman destek istense, ilk yardımı yapan, hatta şampiyon biz oluyoruz.

-Fazlasıyla ödedik ama devam, hem vefa borcu hem de eski günahlarımızı affettirmek için namus belası…

GELECEK HAFTA

SONBAHAR YAZ MEVSİM MEVSİM

03 Eylül Kısa öykü: Koçum Benim

27 Ağustos Kısa öykü: Romantik Şair

20 Ağustos Kısa öykü: Eli öpülecek damat

13 Ağustos Kısa öykü: Her şey dahil tatil köyü

06 Ağustos Kısa öykü: Konum at geliyorum

30 Temmuz Kısa öykü: Kibar Feyza

23 Temmuz Kısa öykü: Çekirdekten yetişme

Dış ticaret açığı yüzde 44,2 azaldı
Dış ticaret açığı yüzde 44,2 azaldı

Dış ticaret açığı yüzde 44,2 azaldı

Emeklilere indirimli bilet müjdesi!
Emeklilere indirimli bilet müjdesi!

Emeklilere indirimli bilet müjdesi!

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi
Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi