Genel olarak, araştırmalar bu kulak tırmalayıcı sesin ağlayan bir bebek ve bir insan çığlığıyla aynı frekansa sahip olduğunu ve bu seslerin hayatta kalmaya bağlı olduğunu gösteriyor. Örneğin, bu frekanslara uyum sağlayan kişiler, ağlayan bir bebeği daha erken kurtarabilir ve bir bebeğin ömrünü uzatabilir.
Bir çalışma, kulak kanallarımızın şeklinin yanı sıra kendi algılarımızın da tiz seslerden hoşlanmamamız için suçlandığını ileri sürdü.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki 2000-4000Hz frekans aralığındaki sesleri rahatsız edici buluyoruz. Tırnağın tahtaya sürme sesi de tam bu aralığa denk geliyor.
Bu ses aralığını neden rahatsız edici bulduğumuz kesin olarak bilinmemekle birlikte buna kulağımızın anatomik yapısının neden olduğu düşünülmektedir.
Bu keşiflere dayanarak geliştirilen teze göre; uyarı çığlığı gibi tehlike algısı uyandıran sesler, beynimizin duyguları işlemekten sorumlu bölgesi olan amigdalayı aktive eder. Amigdala bu sese karşı bilinçsiz ve otomatik bir reflekste bulunmamıza neden olur. Bu sesi duyduğumuzda vücudumuzu korumak için bir seri reflekste bulunuruz. Kaslarımız gerilir, vücudumuz kendini korumak için kapanır, ellerimizle kulaklarımızı kapatırız. Korunma reflekslerinin aktive olması rahatlamanın ve huzur duygusunun tam tersi olduğundan bu sesleri duyduğumuzda kaçınılmaz bir rahatsızlık durumu ile karşı karşıya kalırız.