Bu yazıyı maçın ilk yarısının bitimiyle yazıyorum. Sonuç ne olursa olsun. Helal olsun Şenol Güneş, helal olsun ay-yıldızlı futbolcular! Dünya Şampiyonu’na karşı ilk yarı bitmeden tribünleri “üç, üç, üç” diye bağırtacak akılcı oyunu çizmek hiç kolay değil.
Günlerdir söylüyorum. Fransa maçının tabelasından değerli olan, Fransa’ya karşı oynayacağımız oyundu. Gelecek maçlara ve yıllara umut olacak bir oyunun kırıntıları bile değerliydi. Yoksa Fransa milli takımı 2-0’dan da kazanabilecek güçte bir takım. Milli takım duyguları güçlü, akılcı bir futbol oynadı.
Zeki, Kaan, Merih, Dorukhan... belki şöyle demeliyim, tüm takımı saymadan. Cengiz ve Burak dışında uluslararası boyutta futbolcu oldukları test edilmemiş oyunculardan kurulu bir on birdik. Ancak dün oynadıkları maç onların uluslararası oyuncu olma eşiğini atlayacaklarının ipuçlarını verdiler. Bunun için önemli kriter taktik disipline sadık kalmaktır. Hocanın çizdiği oyunu sahada uygulamaktır. Neredeyse kusursuza yakın. Şenol Güneş’in en önemli özelliği elindeki oyuncuların özelliklerini ortaya çıkarmasıdır. Dün rakibi etkisiz hale getirecek hamleleri yaparken; Cengiz’in, Burak’ın, Dorukhan’ın, Merih’in, İrfan’ın özelliklerini ortaya çıkartacak taktiği planladı. Tam bir taktisyen bir hoca tavrı ki, bu yönüyle eleştirmişliğim olmuştu. Yönetirken de gelişebilir hocalar. Dediğim gibi bu maç yazısını devre arasında yazıyorum. Tabela önemsiz. Bu takım, bu maçı sadece duygularla değil, aklı ön plana koyarak oynadı! Bunu unutmayın ve futbolumuzun her alanında aklın öne çıktığı bir dönemin başlangıcı olacak tarihi bir maç olarak not edin