Sen. Fenerbahçe’nin otobüsü kurşunlandığında, canına kast edilenlerin yerine koydun mu kendini? Ailelerinin, o kulübü sevenlerin ne çok üzüldüğünü düşündün mü?
Yoksa ağzın kulaklarında alay mı ettin?
Birlik olup, “Ne maçı, gerekirse çıkmayalım maça, failler bulunmadan o kurşun bize de sıkılmıştır” dedin mi?
Yoksa “şampiyonluk için kendileri yapmıştır ya!” diyen güruha mı karıştın?
Sen. O gün bu ülke tarihinin gördüğü en büyük şiddete maruz kalan takımın taraftarı. Başkasına şiddet uygulandığında “Seni en iyi biz anlarız dedin” mi? Yoksa bunu diyen kendi tarafından cılız kalabalığı bile sözlerinle susturmaya mı çalıştın?
Sen. Tüm bunlar olurken ben gazeteciyim. Gerçeğin ve doğrunun peşindeyim deyip takip ettiğin ya da sevdiğin kulübün penceresinden bakmayı bırakabildin mi?
Sen futbol tutkunu. Empati yaptın mı hiç? Senin kadar başka takımları da sevenin olduğunu aklına getirdin mi?
Şimdi hiçbirinizin söz hakkı yok. Tahammülsüzlük ve şiddet üretenin kendiniz olduğunun farkına varmadıkça hiçbir şey değişmeyecek.
Değiştirmek istiyormuş gibi yapıp duracaksın! Futbol umrunda değil.
Oysa futbolu, babasının elini tutup gittiği ilk maçta hissettiği duyguyu unutmadan seven her yaştan çocuklar kurtaracak. Sen değil!
Futbol değişiyor
Şampiyonlar ligi finalinin adı kondu: Real Madrid-Liverpool.
Eşleşme kadar ilginç olan yarı finallerde atılan toplam 20 gol. Format değişikliğine gidilerek 1992 yılından sonra endüstriyel futbolun en değerli ürünü halini alan Şampiyonlar Ligi’nin rekoru bu.
2015-2016 sezonun yarı finallerinde toplam 5 gol atılmasının utancı taze olsa da 2010’lar 2000’lere kıyasla daha gollü geçti.
Geçen sezon Şampiyonlar Ligi’nde 3,04 olan maç başına gol sayısı, bu sezon 3,20’ye çıktı.
Yarı finalde 20 gol atılmış olması elbette ayrıklık olabilir. Fakat genel trende bakarsanız, Avrupa futbolunda gollü maç sayısı artıyor.
Bunun da sebebi savunma zaafları değil, savunmacıların bile gol üretmesi üzerine kurulu yeni futbol düşüncesi.
Futbolcularda “Hücumcu” ve “Savunmacı” ayrımının ortadan kalktığı bir döneme doğru hızla gidiyoruz.
Emre Mor Türkiye’ye
İdmanlarda istekli görünmeyen Emre Mor, Celta Vigo antrenmanından kovuldu. Bu son bir ayda ikinci kez gerçekleşiyor.
Haber tam da böyle diyordu.
Okuduğumda “Emre Mor’un Türkiye’ye gelme vakti yaklaşmış” diye geçirdim içimden.
Çünkü Türkiye’de kimse antrenman performansı ile ilgilenmez. Maçta yaptığı iki göz boyayan çalıma veya gole bakarlar.
Alman futbol eko-sistemi, futbolcudaki arızayı erken tespit edip sistem dışına atar.
İspanya, yeteneğinden faydalanmak için futbolcunun maksimumu vermesi için zorlar.
Türkiye, futbol oynamaya gönlü olmayan yetenekli futbolcuyu antrenmandan kovan hocayı kovar.
Sonra… Neden Avrupa kulüpleri gibi olamıyoruz acaba? Allah, Allah!
Ait olmak!
Real Madrid takım kaptanı Ramos, Bayern’i eledikleri maçın ardından tribün liderleri ile birlikte tüm stada tezahürat yaptırdı.
Futbol milyonlarca lira kazansa da daima kendini ait hisseden futbolcuyla güzel olacak!
Obradovic deyimler sözlüğü
Türk sporu için Obradoviç büyük şans! Kazandıklarından daha da önemli olan, kazanırken söyledikleri.
“Hangi işi yapıyorsanız yapın, her şeyi bildiğinizi sanıyorsanız kariyerinizin sonuna gelmişsinizdir.”
Ne güzel demiş yine… Adamın deyimlerinden sözlük yapılır.