G.Saray ile Juventus arasındaki kapışma, 90 dakikalık mücadeleden daha çok gücün, dayanıklılığın ve kararlılığın sınandığı “halat çekme” yarışını andırıyordu. İçinde iki farklı maçı barındıran bir mücadeleydi. Dirençli olan ayakta kaldı ve yoluna devam etti!..
Yemyeşil zeminde başlamış, saha dolu ile kaplandığında masalsı bir havaya bürünmüş, ertesi gün çamurda kayan kramponlarla endişelendirmiş, finalde gelen golle zafer sarhoşluğu yaşatmış, zorlu bir mücadele!
“Zemin iyi olsaydı Juventus’un lehine olurdu” görüşüne sahip Mancini’ye saygı duymakla birlikte, ikinci gün zeminden daha çok çamur deryasını andıran sahayı görünce bu sahanın İtalyan temsilcisine yarayacağını düşündüğümü itiraf etmeliyim. Drogba, Burak, Sneijder gibi futbolcular daha çabuk yorulabilir, defanstan topu ileri taşımak zorlaşabilir ve fizik gücü yüksek Juventus orta saha ve defansı ayakta kalabilirdi. Bu zeminde taktik ve teknikten çok, sahanın koşullarına göre oynamak önemliydi. G.Saray saha koşullarının gerektirdiği uzun toplarla oynayarak doğruyu yaptı. Becerili ayaklarını da top sürmenin zor olduğu ceza sahası dışında değil, nispeten daha kuru olan ceza sahası içinde buluşturarak fırsatlar yarattı.
Avrupa Ligi’ne katılacağını bilmeleri, Galatasaraylı futbolcuların özellikle son 15 dakika risk alırken stresten uzak olmasını sağladığı için maçın ertelenmesi avantajdı. Bu avantajı da iyi kullandılar.
Conte elendikten sonra “Avrupa Ligi finalini konuşmaya hazır mısınız? Sizi çok iyimser buluyorum, ama ben değilim!” demeci ile İtalyan gazetecilere şampiyonluğa odaklanmaları gerektiğini belirtmişken, bizim tarafta yöneticilerin Şampiyonlar Ligi kupasını kazanacağız demeci evrene olumlu mesaj göndermekten başka bir şey değildir.
Makbul olan bir başka seçenek İtalyan Mancini gibi değerlendirmektir. Sert bir süreç G.Saray’ı bekliyor. Bunun için dış mihrakları bırakıp gerekli hamleleri yapmak en doğrusu olur. Eğer bu gerçekleşirse geçen senenin başarısı tekrarlanabilir.