İstanbul güzel şehir. Dün çok daha güzeldi. Uluslararası futbol organizasyonlarına ev sahipliği hep çok yakıştı. Çabamız büyük organizasyonları almak kadar kendi yerel organizasyonumuzu da bu seviyeye çıkarmak olmalı.
Seremonideki yerel motifl er kendi insanımızdan eleştiri almış. Saçmalık! Dahası kendini beğenmeme hastalığı.
Maç öncesi Liverpool favoriydi. Kalecisi Alisson’u mecburiyetten oynatamaması ve iki sürpriz (Gomez ve Chamberlain) oyuncu tercihine karşın öyle de oynayarak başladı. Fakat Salah’ı ve arkadaşlarını izlemek için maçın karşısına kurulanlar; Pedro, Kante, Pulusiç’in şiir gibi oyununu izlediler. İlk yarı.
Liverpool İstanbul’da devreye yenik girmesi garip tesadüften öte, sahadaki oyunun haklı karşılığıydı. Hatta tabela bir önceki İstanbul macerasına benzemediği için şanslılardı.
Devre bitip takımlar soyunma odasına gittiğinde; hemen herkesin kırk beş dakika boyunca kafasında dolaşıp dilinde olan Firmino - Chamberlain değişikliği, takımlar sahaya döndüğünde gerçekleşti. Ve bu değişiklik, İstanbul’u en güzel anlatan Orhan Veli’nin başlattığı Garip hareketinin eski şiire ait hemen hemen her şeyi yıkmasına benzer, ilk yarıya dair olan her şeyi ters düz etti.
Kırmızılar geri döndü. Sahada en pahalı kaleci Kepa (80 milyon €) ile en ucuz kaleci Adrian (bonservisine tek kuruş vermediler) karşı karşıya geldi; en ucuz olan kupayı getirdi.
İçerisinde yine Liverpool geçen bir İstanbul futbol gecesinde, yine ikinci devre geri dönüş, uzatmalar ve penaltılar vardı. Bundan böyle Liverpoollulara İstanbul dendiğinde gözlerini kapatacaklar “Kuşlar uçuyor, derken, bir kupa havaya kalkıyor bizim çocukları ellerinde” diyerek zaferlerini hatırlayacaklar.
Son olarak. Maçın kadın hakemi Stephanie Frappart da mükemmel yönetimiyle kadın-erkek ayrımı olmadığını, iyi-kötü hakem olduğunu hatırlatmış oldu.