Çerçeveletip duvara asılmayan bu söz, zihnimizin baş köşesinde neonlar parlak bir şekilde yazmaktadır. Küçükler kenara çekilsin ki, sahnede büyükler kurtlarını döksün. Zihniyet budur.
Dün futbolun Avrupa sahnesinde büyüklerden sadece Fransa vardı. Karşısında küçüklerin temsilcisi Portekiz…
Böyle düşünenleri üzen bir final eşleşmesi oldu.
Portekiz ayak altında dolaşan çocuk gibi başladı. Şaşkın. Fransa ben büyüğüm havasındaydı.
Patricio ayakta tuttu. Ve ne gariptir ki, Ronaldo'nun sakatlanıp çıkmasından sonra dengelendi oyun.
Ronaldo da yürüyen makine imajını yerle bir etti. Gözyaşlarına duyguları yoğunlaşmayan var mıdır? Varsa da duygusal mıdır?
Buffon ağlayarak gitti, Ronaldo öyle. Bakıp bu oyunu daha çok sevmeyen var mıdır?
Bu turnuva asıl oğlanlar kadar onların gölgesinde kalanların turnuvası. Fransa'da herkes Pogba, Griezmann'dan başlarken konuşmaya, dün gece Sissoko öldürücü driplingleriyle takımının en iyisiydi.
Kaybedeni de turnuvanın açılış golünü atan Payet.
Fernando Santos şöhretleri kocaman adamların arasında onlara futbola başladıkları ilk yılları hatırlamalarını sağlayacak tavırlarıyla duyguları yoğurdu. Takım oluşturdu. Finalde Didier Deschamps'tan daha iyi idare etti yarattığı takımı. Eğer Andre-Pierre Gignac o golü atsaydı, sadece Ronaldo'nun arkadaşları ağlamazdı.
Gözyaşlarıyla hatırlanacak finali Eder unutulmazlar sınıfına koydu. Portekizliler futbolun hücumdan ibaret olmadığını perçinledi.