Sezonda iddianın kalmadığı anlarda tribünlere takımına gerçek gönül verenler gelir. Sayıları azdır. Şarkılarını gelecek sezon yaşamak istedikleri mutluluklara gerekli ruhu çağırmak için söylerler. Sezonun kötü anıları zihinlerine bir balık oltası gibi saplanıp kalmıştır. Yüreklerini burkan acı melodilerine de yansımıştır. Duyguları karışıktır. Her ne kadar yazın habercisi bahar güneşi tribünleri yalayıp sahaya vursa da, bu mevsim futbolun sonbaharıdır!.. Taraftarın sitemi ve hüznü çimlerin üzerine sonbahar yaprakları gibi dökülür. Türk Telekom tribünleri manzarası dün de buydu.
Takımın manzarasında ise değişen bir durum yoktu. İsteklilerdi ama üretkenlikten uzaklardı.
Orhan Atik iki maçtır Donk'u yanında oturtuyor. Belli ki bu takımı dışarıdan izlerken orta saha merkezinin defansif oyunculardan kurulmasını doğru bulmuyormuş. Hamza Hamzaoğlu'nun sezon başındaki uygulamalarına geri döndü. Kupada Selçuk İnan'ın yanına Bilal'i, dün Başakşehir maçında bu kez de Emre Çolak'ı yerleştirdi.
Bu doğru, ama eksik bir teşhis. Galatasaray ezbere bir 4-2-3-1 dizilişi ile çıkıyor sahaya. Oysa mevcut kadrosunda sol ve sağ açıkta ligin en formda kanat hücumcularına sahip değiller. Yasin dün iki gol atsa dahi, oyunun hakimiyetini ele alacakları gücü kazandırmıyor. Bireysel bir çırpınmadan öteye geçmiyor. Podolski de sağ hücumda isteksizliği ile gitgide eriyor.
Öyleyse orta sahanın merkezine Donk yerleştirilse... Emre Çolak ve Rodriguez onun sağında ve solunda oynasa... Selçuk bu üçlünün önünde yer alsa ve Podolski ile Sneijder hücum hattını oluştursa... Mevcut kadrodaki oyuncularla 4-3-2-1 dizilişi sanki Galatasaray'ı doğru kurguya götürebilir.
Galatasaraylı futbolcular dün taraftarın yaşadığı duygu dalgalanmasını sahada kendi de yaşadı. İkinci devre paslaşmalarına gelen alkış ve "Oley" protestosu sayesinde silkelenip direnç kazandılar. Beş yiyecek görüntüden maçı kazanabilecek atmosferi yarattılar. Ne istediğini ve nasıl oynayacağını bilen Başakşehir, oyunu geride kabul etme dışında hata yapmadan bu oyuna karşılık verdi. Tekrar öne geçmelerine karşın olmayan bir penaltıyla bir puana razı ayrıldılar.
Umut Bulut'a şunu hatırlatmak isterim. Daha iki hafta önce bu sahada kendisi hakemi aldatan hareketi ile takımına penaltı kazandırdı ve ülke futbolu karıştı. Kendisi bunları görmedi mi? 'O hareketi yapmasaydım bunlar olur muydu' diye düşünmedi mi? Kendini hiç mi sorumlu hissetmedi, yoksa üzerindeki baskıdan dolayı nelerin yaşandığında haberi yok mu? İki hafta sonra kendi formsuzluğunu takımının kazanması için hakemi aldatarak kazanacağı bir penaltıyla telafi etmek istiyorsa, kendine en büyük kötülüğü yapıyor. Bazen kazanıyorum zannederken kaybedersin. Umut buna gerçekten ihtiyacın yok!..