Heyecan fırtınası bir futbol akşamı, şampiyonluğa bedel bir maç. Keyifli olduğu kadar da dramatik bir 90 dakika.
Beşiktaş'ın bu sezon ilk kez bu kadar soğukkanlılığını ve sağ duyusunu kaybettiğini gördüm. Şenol Güneş'ten başlayarak bütün takımda 'anlamsız' bir panik havası esti.
İyi kaptan fırtınalı havalarda, tayfalar panikteyken 'içindeki fırtınayı' bastırmayı bilmeli. Şenol Hoca'nın zincirleme hatadan gelen ikinci golden sonra çaresizlik içinde saçlarını yolması, sahaya negatif enerji olarak yansıdı. Üçüncü golden sonra Alexis'i çıkartmasını ise, 'Ya tutarsa' iyi niyetiyle izah etmek lazım.
'Ters gitmeye görsün insanın işi, muhallebi yerken kırılır dişi' durumu vardı dün Beşiktaş için. Yenilen gollerin üçünde de bir 'Tıkandı Baba' kısmetsizliği gördük.
Dün kazanmak için Beşiktaş'ın sıradan adamlarının ekstra işler yapması gerekiyordu. Yaptılar ama 1 kendileri için 3 Akhisar için.
İsmail Köybaşı'nın ilk goldeki çabası, katkısı ve ekstra performansı alkışlanır ama daha sonraki gollerde yaşanan zincirleme hatalar, olumlu işleri de gölgede bıraktı.
Hele bir son gol var ki Köybaşı, Delgado ve Zengin bu hareketleri farklı bir konumda, farklı pozisyonda yapsa, 'Sahaya yansımış şike' belgesi kabul edilirdi.
Sonra Soner'in üst direkten dönen topuyla, Beşiktaş'ın kör talihi de gözünü açtı. Cenk Tosun'un golü solmaya yüz tutan şampiyonluk çiçeklerine can verdi.
Beşiktaş bu maçı kaybedebilirdi, 1 puan aldı. Ama puandan önemlisi, alması gereken derstir. Şampiyonluk adayı bir takımın en büyük düşmanı bu panik havasıdır… Bunu en iyi bilen kişi de Şenol Hoca'dır.