Kuranın çekildiği 11 Aralık’tan beri herkes her şeyi söyledi, yazdı. Bir sürü ihtimalden, dengeden, sürprizden, mucizeden bahsedildi, temenniler sıralandı. Ben kura çekildiği günden beri Beşiktaş’a inananlardandım. Futbol dışı faktörlerin devreye girmemesi halinde Şenol Güneş’in öğrencilerinin oradan iyi bir sonuçla döneceğini iddia ettim. Bunu neye dayanarak söyledim. Çünkü Şenol Hoca yıllardan beri Avrupa’da hep kalbur üstü futbol oynatan bir teknik adamdır. Bunun tek istisnası hakem faciasının yaşandığı Dinamo Kiev maçıdır. O yüzden benzer bir durumla karşılaşmasından korkuyordum. Zira bu seviyede Şampiyonlar Ligi’nde büyük paralar dönüyor ve bizim bir takımımızın sınıf atlamasına izin vereceklerinden şüphelerim vardı. Ve dün saat 22.45’i gösterdiğinde artık sahne son sözü söyleyecek olan Beşiktaş’ındı. İlk 15 dakikada haklı olduğumu görmenin gururunu yaşadım. Beşiktaş rakip kaleye iki akın yapmış, Bayern ise Beşiktaş’ın kalesine gelememişti. Beşiktaş dişe diş bir mücadele ortaya koyuyordu. Ancak hakem bu duruma daha fazla seyirci kalmadı ve devreye girdi.
Maçtan önce Başkan Fikret Orman, “Allah’tan Bayern Münih maçında yabancı bir hakem var. Hakem hakkında endişem de yok” diyerek Rumen Ovidiu Hategan’a güvenini dillendirse de o çok ucuz bir kırmızıyla Vida’yı attı. Sonrasında da kötü yönetimi sürdü, buz gibi 2 ofsaytı çalmadı. Beşiktaş’ın o ataklarda gol yememesi şanstı. Her şeye rağmen Love, harika getirdiği topta kaleciyle karşı karşıya topu auta gönderip, Beşiktaş’ın tur ümitlerini de dışarı attı. Sonra saçma sapan bir pozisyonda yenilen golle kırılan direncimiz… Ama bundan daha beteri James Rodriguez’in sakatlanıp, Robben’in oyuna girmesi oldu. Zaten kötü gününde olan Caner, Roben karşısında kevgire döndü. Goller de peş peşe geldi. Beşiktaş hakemin bu rezil yönetimi olmasa da Bayern’e yenilebilirdi ancak en azından İstanbul’a tur umudunu taşıyacak bir skorla dönerdi. Ama bir kez daha önü kesildi. İki sezon önce Craig Thomson şimdi Ovidiu Hategan. Düdük değişse de yöntem aynı.