Johan Cruyff’un toprağı bol olsun. Herhalde, “Futbol basit bir oyundur. Zor olan onu basit oynamaktır” derken dün akşamki manzarayı kast etmişti.
Maça baktığınızda daha organize, daha disiplinli ve dengeli görünen taraf Malatyaspor’du. Ama Rodrigues’in zekâsı, sezgisi ve çabukluğuyla golleri bulup, maçı kopartan Galatasaray oldu.
Zaten Fatih Terim’in ilk golden sonraki ‘Kafayı kullanacaksın’ işareti de Cruyff’un sözlerinin Türk versiyonuydu.
Garry Rodrigues… Galatasaraylılar’a ve Türkiye’ye ‘Yeşil Burun Adaları’ diye bir ülke bulunduğunu öğreten adam. Ona ‘Yeni Ribery’ yakıştırması yapanların çok fazla abarttığını düşünmüyorum. Ama ben şimdilik ‘Bruma’dan çok daha yukarıda’ diye fikrimi beyan edeyim. Müthiş bir yetenek, kıvraklık, çabukluk, zekâ ve yürek…
İngilizler peşinde. Galatasaray’ın onu elinde tutması zor gibi. Ama Premier Lig takımlarının 14-15 milyon euroluk fiyatlara onu almaları da çok zor.
Tabii bir de Fatih Terim’in hakkını teslim edelim. Yeşil Burun Adaları’nda böyle bir söz var mıdır bilmem ama bizde “At sahibine göre kişner” sözü tam da Terim-Rodrigues ilişkisine oturuyor. Fatih Hoca’nın gelişinden sonra tam bir patlama yapan Rodrigues’in bir kömürden, elmasa dönüşünü izliyoruz.
Bir de Linnes var tabii. O da kömürden elmasa dönüşenlerden ve pırlanta olma yolunda. Ve hakeza Denayer…
Hep iyileri, güzelleri yazdık ama dün Galatasaray kusursuz değildi. Özellikle soldaki duran topları Sinan Gümüş’ün kullanma(ma)sını anlayamadım. Elinde Belhanda gibi bir adam varken, üstelik golünü atmış, moral kazanmışken biraz lüks geldi bana Sinan…
İkinci yarıda, Akhisar maçının tekrarına benzer bir mücadele yaşandı. Galatasaray daha çok savunan ve açık kollayan, Malatyaspor saldıran taraf pozisyonundaydı. Ve şunu söyleyebilirim ki ortaya bir kez daha şu gerçek çıktı; ‘Galatasaray savunma takımı değil.’ Ne savunmayı ne de kontraya çıkmayı çok iyi yaptılar. Ancak böyle kritik haftalarda ikinci yarıdaki ‘Temkinliliği’ eleştirmek de haksızlık olur. Zira önemli olan kazanmak. Bunu başardığın sürece de her şey güzeldir.