Şampiyonluk potasında olan 4 takımdan ikisi deplasman maçlarından 3 puanla dönerken, üçüncü takım olan Galatasaray için Rize deplasmanı daha da önem taşıyan bir maç olacaktı. Nitekim de oldu.
Maçın ilk 14 dakikasında Skoda, Muslera’yı 2 kez geçebilseydi Galatasaray için büyük şok olacaktı. Esasında şok olmadı da değil. Muslera’nın sakatlanması, kaybedilen 3 puandan daha da önemliydi. Oynadığı 25 maçta 19 gol yiyerek Galatasaray’ın başarılarında ilk sırayı alan kaptana geçmiş olsun derken, ilerideki haftalarda da Muslera’sız bir Galatasaray’ın şampiyonluğu kovalayacağına pek ihtimal vermiyorum.
Tabii ki bu ihtimal vermeme olayı sadece Muslera’ya bağlı değil. Küme düşmeye oynayan Rizespor yabancısıyla, Türk futbolcusuyla cansiperane mücadele ederken, Galatasaraylı futbolcuların çoğu sanki tatilden dönmüşçesine, sanki şampiyonluğa oynayan takımın futbolcuları değilmişçesine arzulu futboldan uzaktaydı. Zaten kaleyi tutan Onyekuru ile bir tek şutları vardı ki, onu da kaleci Tarık kurtardı.
Rizespor’a Skoda golleri kaçıran, penaltıyı kaçırdıktan sonra zorla gol yapan adam olurken, Galatasaray’ın ‘Ferrari’si Falcao’yu ilk yarının son dakikalarında serbest vuruş kullanırken gördük.
Bir de bu futbolculara Feghouli, Ahmet, Ömer, sonradan oyuna giren Emre Akbaba ve bir de Onyekuru eklendiğinde Galatasaray’ın kazanma şansı kalmamıştı.
Hele hele sonradan oyuna giren Belhanda’nın vurdumduymazlığına, Adem Büyük’ün bu kadar kısa zaman içinde 2 sarıdan kırmızı görmesini de eklersek, Fatih Hoca’nın sadece önümüzdeki 7 hafta değil, önümüzdeki sezon eşiğinde çalışmaları zor olacak gibi.
2-0 öne geçene kadar çok etkili oynayan Rizespor’un, daha sonra bu kadar kapanması Ünal Hoca’nın Trabzonspor’dayken en çok eleştirilen alışkanlığını, yeni takımına da taşıdığını gösteriyor.
Maçın özeti aslında şuydu. Geçen sene Rizespor’u deplasmanda yenerek şampiyonluğun anahtarını ele geçiren Galatasaray bu sene de aynı statta şampiyonluk için elinde olan ipleri kaçırdı. Ve hatta bana göre kaybetti.