Maç öncesi Galatasaray açık ara favori gözükse de başlangıç düdüğüyle birlikte Antalyaspor, akıllı bir taktik uyguladı. Akdeniz temsilcisi, ev sahibinin kendi üstüne geleceğini düşünerek özellikle Nakajima üzerinden hızlı ataklar yapmayı planlamıştı. Bunların birçoğunda da başarılı oldu. 18. dakikada Larsson'un direkten dönen şutu haricinde de iyi fırsatlar yakaladılar. Bazılarında son pas tercihlerinde hatalı kararlar verdiler. Galatasaray da Boey ve Abdülkerim'le gole yaklaştı ama ilk 45 dakika itibarıyla lider, oyun üstünlüğünü rakibe kabul ettiremedi. Galatasaray'ın sol kanadı ilk yarıda adeta hiç çalışmadı. Emre ve Kerem arasındaki uyum sorunu da göze çarptı. Bu arada Antalyaspor'un Benfi ca'dan yeni transfer ettiği kaleci Helton da pek uyum sorunu yaşamayacağını gösterdi.
İlk yarının sonuna eklenen 2 dakikalık uzatmayı da açıkçası anlamadım. Kronometre tutuyorlardı ama sanırım kronometreyi bir yerlerde unuttular. İkinci devre başlar başlamaz, Galatasaray yeniden baskı kurdu. Bu kez ilk devrede gözükmeyen Kerem, harika bir ortayla Icardi'yi buldu. Icardi'nin kafa vuruşu, ortadan da iyiydi. O yükseklikten giden topa dünkü Helton bile bir şey yapamazdı, yapamadı da... Burada da Icardi'nin ustalığı ön plana çıkıyor. Kısa süre sonra ise G.Saray savunmasının bomboş bıraktığı Adriano, skora dengeyi getirdi.
Futbol hatalar oyununun karşılığı olarak Antalyaspor bu kez kendi ağlarını buldu. Dün akşamki mücadelede Galatasaray belki de en kötü performanslarından birini sergiledi. Üstelik bunun için herhangi bir mazereti yoktu. Galatasaray'ın ne kart cezalısı ne de sakatı vardı. Şampiyonluk yolunda iyi oynadığınız haftalar olabilir. Ancak belirleyici olanlar, kötü gününüzde neler yaptığınızdır. Galatasaray bu sezon özellikle iç sahada kötü oynadığı bazı maçlardan 3 puanla ayrılmayı başardı. Türkiye'de her takım için "istikrarlı" tabirini kullanmak gerçekten zor. Bir önceki hafta kötü oynayanlar, sonrasında esip gürlüyor. Ya da tam tersi... yiyseniz zaten sorun yok. Ama kötüyken kazanıyorsanız, dünkü gibi yürürsünüz.