Futbolda bir maç önü, bir maç bir de maç sonu vardır. Önünü ve maçı iyi organize edemezsen, sonunda üzülürsün.
Peki Tudor ne yaptı şöyle bir göz atalım.
Maçtan önce Beyefendi TRT Spor'a röportaj verdi. Dinlemişsinizdir. Ne dediğini, "Takımda çok değişiklik olacak. Her mevkii için oyuncu bakıyoruz. Karakterli oyuncu istiyorum." Tabi o konuşurken muhtemelen ertesi gün Başakşehir maçına çıkacak oyuncular da dinliyordu. Ne düşündüler peki, "Hoca bizim hepimizi kovacak, bize karaktersiz diyor…"
Sonra maça geldik.. Bir skandal daha. Övgüler yağdırdığı Podolski yok. Takımı sahaya 5 kanat oyuncusuyla çıkarmış. Beklerle, stoperlerle herkesle oynamış. Ama hakkını yemeyelim, kaleci Muslera'nın yerini değiştirmemiş. Bu kadroyu gören Abdullah Avcı'nın yayıncı kuruluşa verdiği röportajdaki beden diline bir bakın, "Nasıl rahat, ne kadar manali bir tebessüm var" yüzünde. Avcı'nın beden dilini tercüme edin, "Av ayağıma geldi" diyor.
Maç başladı, Galatasaray'da tam bir kaos hakim. Kimin ne yaptığı belli değil. Tam da Tudor’un pişirip, Aslan'a sunduğu bir ziyafet ortamı var.
Ben Galatasaray başkanı olsam, Tudor'u maçtan sonra ilk uçakla Hırvatistan'a yollardım. Tekniği, taktiği, sistemi bir kenara koyun, bu saçmalığın savunması da izahı da olmaz.
Yanlış anlamayın, ben istikrardan yanayım, hocaların birkaç yenilgiyle gönderilmesine karşı çıkanlardanım. Ama böyle yenilgi affedilir gibi değil. Diyelim ki rakibi analiz edemedin, kendi takımını niye dağıttın böyle.
Tudor o röportajında bir örnek daha vermişti. Atletico Madrid'i örnek gösterip, onu modelleme niyetinde olduğunu ima etmişti. Tudor'un durumu birkaç iyi maç oynayınca kendini büyük futbolcu zannedip, kabardıkça sönen yıldız adaylarına benziyor. Birkaç maç kazanınca kendini Diego Simoene'nin başarılarını gerçekleştirecek potansiyelde görmek haddini bilmemektir.
Riekerink atasözlerini severdi. Hırvatistan'da da benzerleri var mı bilmiyorum ama yazımı Tudor'a uyan veciz bir atasözüyle bitiriyorum,
"Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır."