Bacasız sanayi futbolun
Tamamen endüstriyelleşmesi,
Sistemin buna kurgulanması,
Tüm dünya futbolunda
Ve özellikle futbolcu alış-satışlarında,
Aynı içinde bulunduğumuz iklim şartları gibi,
Futbolun doğal afetleriyle yüz yüze getirdi bizi.
Buzullar nasıl eriyorsa kutuplarda,
Özel yetenekli futbolcular da bir bir yok olduğu gibi,
Yerine de bir yenisi gelmiyor daha.
Bir filmde seyretmiştim,
Uzayda bütün ülkelerin kendine ait özel kodlu,
Özel şifreli uyduları var.
Sistemi ele geçiren bilgisayar korsanları,
İstedikleri ülkenin uydusuna girip,
Deprem yaratabiliyor,
Büyük sel felaketleri çıkartabiliyorlardı.
Bir tuşla hem de.
Futbol dünyasındaki uydulara da
Menajerlerin ulaştığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Sizin de garibinize gitmiyor mu?
Çin’in ortaya saçtığı garip paralar.
Ruslar’ın ve Katarlılar’ın aldığı Avrupa kulüpleri.
Ve devamında,
Futbolculara ödenen akıl dışı eurolar.
Bir futbolcuya 237 milyon euro nedir ya!
Bu paraların bu piyasada dolaşmasına nasıl izin veriliyor.
Kim demleniyor rahmetinden bulutun.
Ve gün kimin hesabına yazıyor akşamı.
***
Maalesef ülkemiz de bu modaya çabuk adapte oldu.
Bir sezonda mum gibi sönen kulüplere şahidiz vallahi.
Bakın; futbol seyircisi iyi harmanlanırsa taraftar olur,
Sahiplenir kulübünü.
Bu da çeşitli dönemlerde aidiyet duygusunun gelişmesiyle olur.
İyi futbol, iyi futbolcuyla olur,
İyi futbolcuyla da başarı gelir.
Dünya futbolundaki önemli isimler seni tercih etmeye başlar,
Forma satarsın, kombinen kapışılır.
Sponsorlar gelmez,
Akar…
Bunları yaparken de sürdürülebilir başarının şifrelerini çözersin.
Yani,
İyi futbolcuya sahipsen,
Önce onun sahadaki başarısını gözetecek,
Manen faydalanacak,
Onun sana kazandırdığı sportif kariyerle de
Sponsor,
UEFA,
Federasyondan para kazanacaksın.
Ondan sonra yerine iyisini bulup, koymak şartıyla,
Satar mısın? Elinde mi tutarsın? Bilmem.
Örneğin Cengo.
Kaça verdin,
22 milyon euro.
Kalsaydı,
Garantisi yok ama
Negredo’nun Galatasaray’a
Lens’in Konya ve Bursa’ya kaçırdığı golleri atsaydı,
Şampiyondun.
Şampiyonlar Ligi katılım payı,
Sponsor firma,
Ülke federasyonundan şampiyonluk primi ile
En az 3 kat fazla para kazanırdın.
Uluslararası itibarı da cabası.
‘Niye satıldı?’ demiyorum ha!
Derdimi anlatıyorum o kadar.
***
Taraftarların ve spor kamuoyunun bu konuyla ilgili görüşlerini merak ettiğimden,
Pazar gecesi bir tweet attım,
Görüşlerimin aksini savunanlar olsa da
Lehte görüş belirten bayağı çoktu.
Ben iyi futbolcu jenerasyonunu yakaladıysam,
Futboldaki başarılarla para kazanılması taraftarıyım.
Böylelikle hem tribünler dolar,
Hem cebin.
Hem seyir temaşası yükselir,
Hem de dünya çapında popülerliğin artar.
Velhasılı kelam, ‘Bir yanda futbolcu para ediyorsa satılsın çünkü çok borç var’ diyenler; Öte yanda, ‘İyi ve uyum sağlamış futbolcuyu tut,
Sportif başarıyla beraber para kazan,
Sonra nereye istiyorsan oraya sat’ diye ısrar edenler.
Laf aramızda,
Futbol borsada oynayanların değil,
Arsada oynayanların oyunudur.
Ve gün gelecek.
Çıplak ayakla topa vuranlar kazanacak!!!
Terazideki art niyet
Son Perşembe, Faroe Adaları’ndaydı Beşiktaş.
Torshavn’la oynadı.
Avrupa Kupası ön eleme maçı. Neyse.
Derdimiz o değil.
Mevzu top oynadığımız stat.
Aslında mevzu stat da değil,
UEFA’nın o statta maç oynanmasına nasıl izin verdiği derdim. Yoksa bana ne? Adamların bütçesi o.
Futbola bakış açısı bu.
Ne yaparlarsa yapsınlar.
O canım heybetler heybetlisi İnönü Stadı’na,
Beşiktaş’ın Avrupa maçlarından önce,
UEFA yetkililerinin gelip de
Burunlarından kıl aldırmadıkları dönemleri hatırlıyorum da
İsyan ediyorum.
Gördünüz değil mi stadı,
Kale arkasında bize ironi yapar gibi Beleş Tepe’si var.
Dağlara taşlara oynuyorsun yani.
Tribünler kibrit kutusundan yapılıp, iskambil kağıtlarıyla bölünmüş gibi.
Parça parça.
Kesin kumdan betondan çalınmış gibi duruyor ilk bakışta.
Zemin suni çim.
Bir takıldın mı gitti yan bağlar.
Eeee?!
Dünyanın hayran olduğu İnönü Stadı’na gelip
Maçı oynatmamak için 50 bahane üreten arkadaşlar,
Torshavn’da neyi düzgün gördüler de
O statta maç oynanmasına izin verdiler?
Bitmek bilmeyen bir ön yargı,
Tarifsiz bir zorluk çıkartma,
Ve haset.
Başka açıklayamıyorum.
Ben aslında buna yakın bir yazıyı, yıllar evvel Romanya’da oynadığımız
S.Bükreş maçından sonra,
Oradaki stada ithafen yazacaktım. Bugüne kısmet oldu.
Bildiğin eski Bizans’ta,
Mızraklı şövalye savaşlarının yapıldığı alan.
Bakımsız, eski kasa,
Ve kirli.
Ve stat demeye bin şahit lazım.
Resimlerini çekip yöneticilere vermiştik.
Gelip de zorluk çıkarttıklarında çarpın yüzlerine şunları diye de,
‘Böyle gelmiş böyle gider’ demişlerdi.
Peşin hükümden ziyade art niyet arıyorum da, neyse.
Bu dünyayı iyi insanlar kurtaracak,
Onu bilir onu söylerim.