Ligin tartışmasız bir oyun sistemi olan iki takımı Galatasaray ve Beşiktaş… Yani sahaya çıktığında ne yapacaklarını üç aşağı beş yukarı biliyorsunuz. Ama dün akşam bu fikir iki hoca tarafından da adeta tekzip edildi.
Galatasaray, topa hükmeden, oyunu defanstan kuran, topu göbekten hızla ileri taşımaya çalışan bir takımken, topu rakibe veren, rakibi sahasında karşılayan ve mümkünse kontrataklarla sonuca gitmeye çalışan bir takıma bürünmüştü.
Buna karşın Sergen Hoca, kendi oyununu bir kenara bırakıp, Galatasaray’a ileride baskı kurmayı, böylece rakibinin pas organizasyonlarını kesmeyi hedeflemiş gözüküyordu.
Birbirlerini destekleyen bu taktik anlayışlar, ortaya konulan mücadele gücüyle izleyiciler için “seyir zevki yüksek bir maç” izlenimi yarattı ama gol varyasyonları açısından oyunu kilitledi.
Öyle ki, ancak oyuncuların bireysel hatalarından gol ya da gol pozisyonları olabilirdi. Zaten de özellikle 11-11’lik oyunda öyle oldu.
Sonra Rosier’e ikinci sarıyı gösterme konusunda olabildiğince ketum davranan Cüneyt Çakır, Diagne’nin pozisyonunda bir o kadar cömert davranarak bu suni dengeyi bozdu.
O dakikadan sonra zaten kendi oyunundan başka bir şey oynayan Galatasaray için ortada taktik filan da kalmadı. Oyuncu değişiklikleri de oyunu sahasında kabul edip, 1 puanı korumaya yönelik olunca Beşiktaş hem rakibinin eksikliğini hem de hızlı oyuncularını kullanarak oyuna ağırlığını koydu.
İlk golde topu ıskalayan Luyindama, ikinci golde asisti yaptı ve 79 dakika rakibe “direnmeyi” tercih eden Sarı-Kırmızılılar için mağlubiyet kaçınılmaz oldu.
Yılın ilk derbisi zirve yarışı için kritik önemdeydi. Bu kritik mücadeleyi 2-0’lık net skorla kazanan Beşiktaş, son haftalardaki çıkışının tesadüf olmadığını göstererek yerini pekiştirdi.
Bu yenilgi bütün haftayı saha dışı krizlerle geçiren Galatasaray açısından ise olası saha içi krizlerin işaret fişeği oldu. Umarım yanılan ben olurum.