Ve gün geldi çattı.
Atiba'nın son gün sakatlığının nüksetmesinden dolayı kadrodan çıkartılması,
Mahalledeki trafo kutusunun yanması gibi bir şeydi.
Takımın sigortasıydı zira Atiba.
Neyse. Her şeyin hayırlısı.
O bölgeye Tolgay'ı uygun gördü Şenol Hoca.
Sarı kart cezalısı Tosic'in yerine de Atınç düşünülmüştü.
Aslında konuşacak fazla bir şey yoktu.
Bu maç Beşiktaş'ın son dönemeciydi.
Ve söz bitmişti.
Maç başladığında biz normal topla oynamaya çalışıyorduk ama
Onlar başlama vuruşundan belli, uzun toplarla sonuca gitmeye çalışıyordu.
Karşılıklı olarak yarı sahalara,
İadeyi ziyaret dönemi bittiğinde Beşiktaş,
Çayın tortusu gibi çökmeye başlamıştı rakip sahaya.
Bu dakikalarda Quaresma ile etkili,
Aboubakar tek yetkiliydi sanki.
Ama garip goller kaçırıyordu.
Hele topu altı pastan yıldızlara atışı var ki!
25’inci dakika itibarıyla iyice bunalmıştı Fenerbahçe,
Hele sol tarafları felce uğramış gibiydi sanki.
Quaresma, İsmail'in olduğu bölgede cirit atıyor,
Ama sonuca bir türlü gidilemiyordu.
Fenerbahçe oyundan düştüğünde, kavga çıkarıyor,
Beşiktaş'ın psikolojisini bozmaya çalışıyordu.
İlk yarı biterken tempo hafiflediğinde,
Ansızın Quaresma'ya öyle bir derin top geldi ki;
'Al da at' diye Aboubakar'ın önüne yuvarladığında,
Bütün stat ayağa kalkıyordu.
Golün santrası olmadı.
Anlayın gayri.
Advocaat, ikinci yarıda İsmail'i oyundan almıştı.
Ben şahsen üzüldüm!
İlk yarının sonunda gelen gol,
Beşiktaş'ı daha tedbirli oynamaya itmişti.
Zaten fazla kaybedecek bir şeyi olmayan Fenerbahçe de risk almaya başlamıştı.
Yalnız, dakikalar 60'ı gösterdiğinde iki takım adına da ciddi bir atak göremedim ben.
Bir ara top bir o yana bir bu yana sallanan salıncak gibi başı boş gitti-geldi.
Şuursuz ve olgunlaşmamış ataklar maçta tansiyonu düşürmüştü iyice.
Sonra Quaresma'nın direkten çıkan topu,
Ve Babel'in şutu hareketlendirdi takımı.
Yağmaya başladık.
Bu arada 250’inci maçına çıkan Necip, Tolgay'ın yerine oyuna dahil olmuştu.
80'inci dakikaya kadar Beşiktaş kalesine gelemeyen Fenerbahçe,
İlk ve tehlikeli atağını Emenike'yle yapıyor,
Onu da Fabri kurtarıyordu.
Artık futbolu değil,
Son 10 dakikada gol yememeyi düşünmeliydik.
Sonra ver elini özgürlük.
Çözülmüş Fenerbahçe'ye bir çelme de Skrtel atıyor,
Gördüğü kartla takımını 10 kişi bırakıyordu.
Sonra da Josef dokuz.
Fırat Aydınus'un son düdüğü demek,
Beşiktaş'ın temiz havayı ciğerlerine kadar çekmesi demekti.
Sonra hangi doktor gelirse gelsin yazacağı tek reçete
Mutluluktu.
Ama o son saniye,
O son saniye…
Ne diyeceğimi bilemedim.
Yazık.