Sezonun üçüncü haftasındaydık,
Ve taraftarıyla daha yeni buluşuyordu Beşiktaş.
Özlem bu olsa gerek.
İnsanlar bayram dolayısıyla İstanbul’u terk-i diyar ederken,
Beşiktaş taraftarı da Türkiye’nin dört bir yanından İstanbul, yani takımının maç yapacağı şehre koşuyordu.
Özlem, sevda, aşk…
Adını siz koyun.
***
Geçen hafta kaybedilen 2 puanın acısını unutmak adına, çıkmıştı sahaya Beşiktaş.
İki sol bekten Caner’i yerinde,
Adriano’yu sağda düşünmüştü Şenol Hoca.
Bu bana pek sağlıklı gelmedi ama hayırlısı olsun.
Maç başladığında ilk gözümüze çarpan,
Beşiktaş’ın anlam veremediğimiz gerginliğiydi,
Sonra da Adriano’nun sarı kartıydı.
Kamera kime yakın çekim yapsa,
Maça papazı gibi bir suratla karşılaşıyorduk.
Oyun sık sık duruyor, gerginlik iyice anlamsızlaşıyordu.
O yüzden 15’inci dakika itibariyle pek müspet hareket yazamadık.
Ne zamanki oyunun topla oynandığını hatırladık,
Önce Quaresma’yla,
Sonra Talisca’nın bölgesinden frikikle tanıştık.
Ama topa Quaresma vurdu!!!
O pozisyonun devamı kornerle,
Kornerin akabinde de golle buluştuk.
Zira Tosic’in sevdiği havalar çalıyordu fonda.
Boşluğa düşen topların tek hakimi yine bitivermişti kale dibinde.
Ve yalnızca dokundu topa: 1-0.
Lakin müzmin sakat topçular gibi hastalığımız hemen nüksetmişti.
Golden sonra gol yeme hastalığı,
Rakip eleman kendi altı pasından aldığı topu,
Bizim yarı sahamıza kadar taşıyıp, Stancu’ya aktardığında,
İlginçtir Stancu’nun önünde 50 metrelik boş bir alan duruyordu.
Sonrasını anlatmaya gerek yok zaten: 1-1.
Gol yersin, atarsın o sorun değil de,
Gerginliğimiz oyuna, hatta tribünlere yansımakta.
Ve sebebini çözemiyoruz.
Sorun bu bence.
Öyle ki 40’ınca dakika itibariyle hakemin faullere çaldığı düdük sayısı hayretlerimiz derecesinde.
Devre arasında çözülmesi gereken birinci konu faul sorunu.
İkincisi de yüksek motivasyon olmalı.
Sinirli olmak başka,
Hırslı olmak başka zira.
İkinci yarıya daha sahaya, daha topa hükmederek başladık.
En azından bir 5 dakika o hissi yaşadık.
Lakin bu sefer rakibin sahaya yayılması hızımızı kesmiş, istediğimiz baskıyı kuramamıştık.
Sonra geçen hafta attığı paslara hayran kaldığımız Tosic,
Yine 30 metreye efsane bir top attı Cenk’e,
Pozisyon gol olmadı ama
Bu bile tribünleri hareketlendirmeye yetti.
Atmosfer yükseldiğinde bunu hemen avantaja çevirmek zorundayız.
Zira futbol kuralları böyle diyor.
Hatta bu duruma ilave olarak da taze kuvvet düşünülebilir kanımca.
Ki öyle de oldu.
Aldığımız hızın rüzgarı bile golü bulmamıza yetti.
Yüksek atmosfer,
Yüksek korner,
İyi yükselmiş Pepe’nin uzayan kafası,
Kaleciden dönen top ve Atiba’nın incesi: 2-1.
Skoru lehimize çevirdikten sonra biraz rahatlamıştık.
Oyunu domine etmemiz gerekiyordu.
Bu bağlamda Cenk-Negredo değişikliğine gitti Şenol Hoca.
Ama takım psikolojik olarak birazcık geri çekilmişti.
Skoru koruma hissi ağır basıyordu zira.
15 dakika kaleye gitmedik.
Oyunun sonu gelmişti ve diken üstündeydik.
Neyse!
Yenilerin takıma hazırlanması uzun sürecek galiba!!!
Lakin bayrama kayıpsız girmek de önemliydi.
En azından milli maç arasında,
Usta terzimiz yırtık, pırtık ne varsa diker diye düşünüyor,