İlki bu...
Karda açan kırmızı gelincikler gibi içimizi rahatlatan,
Bir oyun hayaliyde dalıyoruz Sarpsborg maçına...
Maçtaki pozitif futbolun,
3 gün sonra oynanancak F.Bahçe maçına da moral taşıyacak olması da en büyük beklentimiz.
Kadroya şöyle bir baktığımızda Şenol Hoca’nın,
Özellikle hücum hattında epey bir değişiklik yaptığını görüyoruz.
Babel ve Quaresma’nın yerine,
Gökhan Töre ve Lens’i monte etmiş çizgilere mesela.
Negredo gidince de görev Larin’e kalmış.
Yenilerden Karius, Ljajic ve Roco da sahada.
Gerisi de bildiğiniz çocuklar zaten.
Maç orta sahada biriken kalabalıkların arkasına atılan dan dun toplarla başladı.
Önde basıp Beşiktaş’a oyun kurdurmama planıyla sahaya yayılan Sarpsborg,
Bir yandan da hata kolluyordu.
Buna karşın Beşiktaş,
Gökhan Töre’nin driplingleri ve Oğuzhan’ın uzun toplarıyla Larin’i buluşturma çabasındaydı.
İlk tehlikeli atağı onlara yazmak zorundayız.
İkinciyi de...
Pas yüzdesi düşük rakibe nasıl pozisyon veriyoruz?
Cevap basit.
Biz de onlara ayak uyduruyoruz.
Ve çok hata yapıyoruz.
Bu tip maçlarda birilerinin çıkıp sazı eline alması lazım.
Lakin ilk yarı itibarıyla,
Ne o biri vardı görünürlerde
Ne de saz.
İkinci yarı biraz daha hızlandırılmış bir maça tanıklık ediyorduk.
Bu bağlamda Larin boş kaleleri tutturamazken,
Hemen akabinde Babel,
Ceza sahasında aniden topla hızlanıp,
Defansı üstüne çekip ve kaleyi boşaltıp (!)
İlk yarıda bahsettiğimiz sazı göstere göstere orta yere bırakmıştı: 1-0.
Golden sonra açılmasını beklediğimiz Sarpsborg’un,
Yüksek ikili mücadele yüzdesi,
Verdiği açıkları bir nebze kapatıyordu.
Buna rağmen Larin, sahilde dolaşıyor gibi rahat pozisyonlar bulmaya başladı.
Herhalde bizim atladığımız bir şey var.
O hakikaten kendisi sahilde zannediyor!!!
Sonra usta işi bir orta seyrettik Ljajic’ten.
Adrese teslim.
Roco’nun kafa topu Ege’nin cam gibi sularına benziyordu.
Berrak ve buz gibi: 2-0.
İyi ve ciddi mücadele oyun olarak olmasa da disiplin olarak meyvesini vermişti.
Bu arada bir çentik de lens attı tabelaya: 3-0.
Millet “Beleş gol” diyor.
Olsun.
Biz ne boş kalelere topu ittiremeyenleri biliyoruz.
En azından ayakları gol atmaya alışır.
Yazı başında bahsettiğimiz,
Karda açan kırmızı gelincikler gibi olmasak da,
Dikenler arasında açan gül gibiydik.
Soranlara selam olsun.