Bakıyorsun da 3-0’dan maç verdiğin takım, hâlâ düşme hattında seyrediyor. Sahaya neredeyse bastonla çıkan Başakşehir sana 13 puan fark atmış. Senin zar-zor berabere kaldığın Kayseri, Rize’de fark yiyor. Ligin son sırasındaki Erzurum’a kendi sahanda puan veriyorsun. Tamam küçük takımlar için, büyük maçların havası ayrı oluyor. Daha konsantre çıkılıyor ama Çok ufak detay ve anlamsız bir mazeret bunlar. Üstelik bunlar, sezonun ikinci yarısında hiddetleniyor. Ve zirve yapıyor. Yani biz bu öndeki takımları yakalarız diye umut salıp, kamyon dolusu para saçıp ama hayalleri ıskaladığımız son 7 maçta yaşanıyor çoğu şey. Ljajic Fener maçında oynamayacaksa dünyanın en iyi futbolcusu olsa ne yazar. Düşünsenize bir çuval altınınız var, bozdurup harcayamıyorsunuz. Kagawa 8 hafta olmuş hâlâ Japonya’da. İlk 11’i göremiyor. Bu adam 3 aylığına 1 nokta 8 alıyor. Yaklaşık 10 trilyon. Niye? Yedek dursun diye!! Mirin? Adam habire sakat. Kolpaçino fi lminde diyor ya Şafak Sezer, “Hedef ben miyim Tayfun!” diye. Aynı öyle. Benim de “Hedef Beşiktaş mı?” diye bağırasım geliyor. Makas kapansın mantığında bir sürü değer ezildi. Bir hiç uğruna. Ne oldu? Fark 13’e çıktı. Messi Barcelona’da uzaylıyı oynarken, Kendi milli takımı Arjantin’de Vietnamlı’yı oynuyor. Bitik, savruk, cılız. Anlayacağınız, dünyanın en iyi sesini getirseniz şarkı söylesin diye, Aradığı ortamı bulamazsa detone olur. Ağlamaklı olur. Söyleyemez şarkıyı. O yüzden, aldığın futbolcunun iyi olması yetmiyor. Arkadaşlarıyla uyuşmasını, Ortama uyum sağlayabilmesini de yakalaman gerekiyor. Enerjiyi bir arada tutabilmen ayrı bir hüner. Dünya para harcıyorsun, Daha 8. haftada kombineli adam bile maçı terk etmiş gelmiyor. Son hafta 20 bine oynadı Beşiktaş. Takımla uyum sağlamış ve iyi performans sergileyen Fabri’yi, Karius’u getireyim diye gönderiyorsun. Fabri herhangi “1”i değildi. Fabri hepimizdik. Hepimiz “1”dik. Neyse… Taraftar ancak 25 hafta dayanabiliyor. Ve son maçta ıslıklıyor Karius’u. Yuhalıyor. Şenol Güneş üzerine yöneltilen eleştirileri açıklamak adına, önce perşembe günü basın toplantısı düzenliyor, Kimse bir şey anlamıyor. Çünkü söylemek istediklerini söyleyemiyor. Dolandırıyor lafı. Tepkiler oluyor tabii. Maç günü taraftar Şenol Güneş’i ve yönetimi istifaya davet ediyor. Buradaki parantez sayın Şenol Güneş’e, İstifaya davet edilen sayın Güneş, bence, Niye istifaya çağrıldığını yanlış anlıyor. Yanlış yorumluyor. Yine bence, hizmetlerinden ve başarılarından ötürü, istifaya çağrılmadan alkışlayarak yolcu edilmeliydi. Ki yine bence, Beşiktaş taraftarı vefalıdır, Sayın Güneş’i çıkacağı son maçta alkışlayarak uğurlayacaktır. Devam ediyorum, yanlış yorumluyor. Tribün dışındaki kesimle, Tribün içindeki taraftarın mantığını A-YI-RA-MI-YOR. Tribün kısmından kimse sayın Güneş’e “Niye paranı istiyorsun, Milli Takım’a neden gittin” demiyor. Aldığın para helaldır, Milli Takım kutsal. Tribün açısından bir sorun olduğunu zannetmiyorum ben buralarda. Söylemen gerekenlerin ama söyleyemediklerinin Beşiktaş’a zarar verdiğini, Veya verebileceğini bildiğinden, Bunları senin ağzından duymak istiyor. Olmuyor. Arafta hissediyor kendini. Hani diyor ya şair, “Oturmuş yazıcılar, Fermanım yazar. Etme gel!!! Ay karanlık.”