Fatih Terim’in bu maça hem kendi kariyerindeki hem de kulübün tarihindeki “lanetli seriyi” bozmak için çıktığı, kurduğu on birden belliydi. Geçen hafta on bir başlayan, üstüne bir de kolunda kaptanlık bandı taşıyan genç stoper Emin Bayram kesik yemişti. Emin, sezonun sembolik hareketleri arasında yerini aldı. Terim kazanamama serisini bozmaya yarayacak tüm top tüfeğini sahaya sürdü. Sürdü de bir kaç oyuncu dışında ben buradayım diyerek futbol oynayan yoktu. Belki biraz Adem Büyük. Onun da VAR’dan iptal edilen golü bana göre temizdi. Kaçırdığı penaltının kaleci ihlalinden tekrarı ise doğruydu. Göztepe’nin attığı golde, orta yapan Halil’in hiç kastı olmadığı halde hamle yapan ayağının rakibiyle çarpışmasına faul demesi hatalıydı. Tüm kararları açıklayabilirsiniz, ancak bu kararların futbolun doğasına ters olduğu gerçeğini değiştirmez. Pandemi arasından sonra başlayan ligde taraftarsızlığın en çok etkilediği iki takım sahadaydı. İç saha avantajını kaybettiler. Galatasaray taraftar baskısı ile bu tarz temposuz maçlarda futbolcusunun itici gücü olduğuna şahitlik etmiştik. Ancak bu durum şunu da ispatladı. Galatasaray taktiksel organizasyonla değil, bireysel performansla kazanan bir takım. Bu saatten sonra Fatih Hoca değişmeyeceğine göre, gelecek sezon öncesindeki kısa transfer dönemini çok iyi geçirmek zorundalar. Yoksa gelecek sene daha zor geçebilir. Bunu maçın en ilginç anı ile değerlendirelim. Tartışmasız en ilginç an Adem’in kaçırdığı penaltının tekrarını, Belhanda’nın auta vurmasıydı. Maç öncesinde “Bu sezon her şeyi uçlarda yaşadık” diyen Terim’in sözlerine uygundu. Fakat başarısız geçen sezonun tamamını kader-kısmete bağlanmak, doğru çıkarım olmaz. Doğrusu çıkarım şudur: Bireysel oyuna dayalı takımda eksik kalite ve sorunlu profesyonellik.