Obradovic’in maç esnasında mola alıp taktik verirken basketçilerine ettiği küfürler kamuoyunu baya meşgul etti. Olaya etik açıdan bakıp ayıplayanlar da var, ‘Maç içinde gayet doğaldır’ deyip ‘Olayı büyütmeye gerek yok’ diyenler de....
Bakın size ne anlatacağım;
İş hayatına taa 12 yaşında Kapalıçarşı’da çıraklık yaparak başladım... Bence Türkiye’nin argo yatağı, Ahmed Arif’in bir şiirinde bahsettiği Çukurova’sından sonra Kapalıçarşı’dır. Ustam çok sanatkardı ama ağzından küfür düşmezdi. Bunun yanında tertemiz de bir kalbi vardı... İnsanlarla olan samimiyeti ve mesafesi adamın ettiği küfürlere bağlıydı... Birisiyle küfür etmeden konuşursa, biz o adamı sevmediğini anlardık... Net... Ama küfürü bol cümleler kurduğunda o kişiyle samimiyet zirvede demekti... Anlayın gayrı...
Obradovic’e bağlayacağım bölüm tam da burası. Sakın yanlış anlaşılmasın asla küfürü tasvip etmiyorum, lakin kişilerin kendi içinde yaşattığı yanlış ama sevimli karakterler vardır. Enteresandır ama böyledir. Ustam bana o gün küfür etmezse, akşam evde kendimi sorgulamaya başlardım... Acaba ne ettim de kızdı? Çocuk aklımla. ‘Niye küfür etmedi ki bana’ derdim. Kendimi uzaklaşmış hissederdim... Gülmeyin! Hakikaten böyle....
Mesela ben de maçlarda temsilci ve gözlemcilerin küfür edildi diye rapor tuttuğu ve kulüplerin ceza ödediği sisteme ve mantığa karşıyım... Galiz ve kişiyi hedef alan küfür olursa eyvallah.. Sonuna kadar ver cezayı.... Ama bestede, şarkıda, yemeğin içine serpiştirilmiş baharat tadında olan küfür mahiyetinde kelimeler var... Bence ayrıştırılması gerekiyor.... Uzaktan nasıl gözüküyor biliyor musunuz? Hakem penaltı çalmayı kafasına koymuş da ceza sahası içinde fırsat bekliyor gibi. Yan bassa da çalsam düdüğü hesabı.... O yüzden spor sahalarının, salonlarının tozunu yutmayanlar, Obradovic’i anlayamazlar... Adam öyle alışmıştır. Sporcusunu öyle motive ediyordur. Öyle hırslandırıyordur belki... Kendisini öyle gaza getiriyordur hatta... Ve sporcusunu öyle etkiliyordur... Fenerbahçe taraftarına sorsan rahatsızlığınız var mı bu konuda diye şikayet edenin olacağını zannetmiyorum... Haa! Etmeseydi daha iyiydi tabii. O başka mevzu... Lakin, yüksek empati yaparaktan dışarı yansıması hoş gelmese de kulağa Obradovic’i “Yermek” yersiz gelmekte... İşin ruhuna girmeyeceğim ama soyunma odası ve maç içi alanlar kutsaldır...
Bizim dükkanın halleri gibi!!!
CANAKKALE PANELi
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde paneldeydik pazartesi günü. Sevgili Ali Eren de bizimle olacaktı ama babasının ani rahatsızlığı planları altüst etti. Dün de öğrendik ki vefat etmiş. Ali Eren kardeşime ve ailesine başsağlığı dilerim. Mekânı cennet olsun babamızın...
Velhasıl moderatör koltuğuna Dekan Yardımcısı ve çok iyi Beşiktaş’lı Hüseyin Özden Yurdakul hocamız oturdu. O sordu, ben cevapladım. Öğrenci arkadaşlar sordu, sordu.... VAR sisteminden tutun da Beşiktaş’ın ödenemeyen borçlarına kadar. Deplasman tribününün gayri nizamliğinden. Tribün sırtları niye kapanmıyora kadar bir sürü mevzu konuştuk. Ama en manşete çıkanı 100 kişi içinde yalnızca 2 kişinin Mert Can Çam diye bir topçunun transferi ve varlığından haberdar olduğuydu!!! Üstelik bu futbolcuya 800 bin dolar ödenmişken... Mevzuya bakar mısınız?!
Neyse.
Paneli bitirdik yeniyazdığımız kitabın imza törenine başladık. Saatlerce...... Teşekkürler Çanakkale. Teşekkürler 18 Mart ÜNİBJK... Sonra yıllarca tribünden tanıdığım, şimdilerde Kepez Belediye Başkanı olan sevgili Birol Arslan’ı ziyaret ettik... Yakın ilgisinden dolayı teşekkür ederim kendisine... Bütün bu organizasyonu sağlayan tribünümüzün emekçilerinden Uğur Aydın. Ve ÜNİBJK Başkanı Velat kardeşime de ayrı teşekkür etmek istiyorum. Anadolu’da Beşiktaşlıllık zordur... Bunu her kim başarıyorsa başımızı üzerinde yeri vardır... Sağolasın Uğur... Ve Çanakkale ye selam olsun
Kravatı sor yeter Şenol Hoca
Bundan evvelki hiç birşeyi saymıyorum... Son dünya şampiyonuyla aynı gruba düşmüşsün, Fransa’yı saymayıp İzlanda maçlarını feyz alıp İzlanda maçlarından alacağın puanları hesaplamışlar. Hal böyleyken sen Fransa’ya iki maçta da yenilmediğin gibi birinde de devirmişsin. Kilit rol oynayan Arnavutluk’u iki maçta da yenmişsin. Ve beraberliğin dahi yeteceği İzlanda maçını berabere bitirmişsin... Bu büyük bir başarıdır. Bir zamanlar Beşiktaş’tayken ha bire yeren gazetecilerin ayakta alkışladığı gibi alkışlayıp işine gücüne gideceksin. O kadar... Sen ne yapıyorsun? Yok efendim niye korkak oynatmış, yok yense grup birincisi çıkacaktı. ‘Bu ülke bunları hak etmiyor’ gibi içi boş laflarla ortalığı bulandırıyorsun... Teşekkür etmek niye zorunuza gidiyor. Her maçın ayrı stratejisi vardır, maça göre plan yaparsın. Bu maçın hakkı da budur... Önce ana hedef önemlidir. Sonrakiler sonra gelir.... Korkak ne demektir ya? Adam seni Avrupa finallerine götürüyor, sen hala bıdı bıdı yapıyorsun...
Sen bunlara bakma Şenol hocam! Çıkıp ironi bile yapma... Seni bilen biliyor zaten... Sen bir ara fırsat bulursan soruver, “Kravatım nasıldı?” de.
Anlayan anlar zaten...