Seksenler dizisinde “İcat çıkarma başımıza” repliği ile fenomen haline gelen dizinin Fehmi Baba’sı Rasim Öztekin, hakkında merak edilenlerle ilgili çok özel açıklamalar yaptı.
Aksam.com.tr’den Ferit Ömeroğlu’na konuşan Rasim Öztekin, kendisine dokunan bir anısı olup olmadığına ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
“Benim adreslerimden birine izleyicilerden biri bir mesaj bırakmış; ‘Babam Alzheimer oldu ve bir tek sizi izliyor, sizi izlediği zaman suratında mutluluk oluşuyor, bir gülümseme oluşuyor. Başka hiçbir şey izlemiyor. Beni tanımıyor fakat Seksenlerden sizi tanıyor.’ yazıyordu mesajda. Bu ve buna benzer mesajlar çok dokunuyor insana.”
Sizi izleyen ve severek takip eden seyircilerin size dair bir oyuncudan ziyade, “bizim ailenin de büyüğü” hissi taşıdığı söyleniyor. Siz de böyle hissediyor musunuz?
Evet, hissediyorum. Yani genel olarak adım zaten yediden seksene “Rasim Abi” oldu. Toplum içinde bu şekilde görülüyorum. Benden büyük olan da, küçük olan da Rasim Abi diyor. Bu herhalde kendilerinden hissettikleri bir duygu. Bu duygunun seyirciye geçmiş olması da beni çok mutlu ediyor haliyle.
Dizinizin tutma sebebi seksenlere duyduğumuz özlem olabilir mi?
Bence evet. Seksenleri özledik. Çünkü seksenlerdeki insanlığı özledik, samimiyeti özledik, eş dost muhabbetini özledik, ahbaplığı özledik, esnafını özledik, seksenlerin komşularını özledik. Dolayısıyla seksenlerin yaşayış biçimini özledik. Şimdi artık her şey dijital ve yapay.
Biz de dijital adına buradayız aslında...
Dijitali kimse reddedemez. Yok sayamaz. Bu gerçekle hepimiz yüzleşmeliyiz ve pozitif taraflarını almalıyız. Ancak dijitalin varlığı bazı değerlerimizi yapay hale getirmemeli.
Fehmi Baba’yı izlerken Rasim Öztekin nasıl görüyor?
Genelde yayın saatlerinde biz çekimde oluyoruz ama seyrettiğimiz zaman tabii başka bir açıdan bakıyoruz. Ne yapmışım, ne etmişim, orda böyle mi yapsaymışım, şöyle mi yapsaymışım diye seyrediyoruz. Ama sizin bahsettiğiniz, seyircilerin ekranda izleyip hissettiği duyguları biz çekimde yaşıyoruz. O da güzel bir nostalji oluyor bizim için açıkçası…
Seksenler dizisi için “iyi ki” diyebiliyor musunuz?
Evet, içtenlikle hem de… İyi ki böyle güzel bir projenin içindeyim, iyi ki buradayım ki altı sene bitti, şimdi yedinci seneye girdik. İyi ki bu kadrodaki arkadaşlarla beraberim, iyi ki iyi bu yapım şirketiyle beraberim. Bu kadar “iyi ki”lerin olduğu zaman işte güzel oluyor.
Çok anı ve hatıra biriktiriyorsunuzdur şüphesiz… Paylaşabileceğiniz, size dokunan bir anıyı alabilir miyiz?
Gelen mesajların içinde çok duygusal mesajlar da var. Benim adreslerimden birine izleyicilerden biri bir mesaj bırakmış; “Babam Alzheimer oldu ve bir tek sizi izliyor, sizi izlediği zaman suratında mutluluk oluşuyor, bir gülümseme oluşuyor. Başka hiçbir şey izlemiyor. Beni tanımıyor fakat Seksenlerden sizi tanıyor.” yazıyordu mesajda. Bu ve buna benzer mesajlar çok dokunuyor insana. Benim için bu paylaşımlar çok değerli. Yani özellikle o insanların, hasta insanların yaşamına dokunuyor olmanın duygu tarifi çok kıymetli.
Toplum olarak tiyatro izlemeyi öğrenebildik mi? Artık tiyatronun daha fazla izleyicisi var düşüncesi için siz ne düşünüyorsunuz?
Aslında öyle değil… Yapay bir şey var. Neden yapay bir şey var? Evet, tiyatrolar doluyor. Bizim zamanımızda farzı misal, elli tane tiyatro varsa şimdi bin beş yüz ufak tefek tiyatro var. Küçük salonlarda oynanıyor ve bir tiyatro haftada bir veya bilemedin iki defa oynuyor. Biz haftada dokuz oyun oynuyorduk. Bugün tiyatronun bir sezonda oynadığı oyunu biz iki haftada oynuyorduk, daha büyük salonda ve full oynuyorduk. Dolayısıyla bu “tiyatro seyircisi arttı” olayı bana biraz yapay geliyor. Çok incelenmemiş bir detay gibi.