Memleketin havasından mıdır, suyundan mı takdir görecek bir kaç işe imza atanlar havalanıyor. Lugatımda Aboubakar'ın yaptığını anlatacak kelime yok. Gaflet desen değil, ihanet desen değil. Sorumsuzluk, şimarıklık, cahillik... Hepsinden bir tutam koy ortaya dün akşamki manzara çıkar.
Tribünler harika, maça enfes bir golle başlamışsın. Bu ortamda sahada 90 dakika kalıp, kahraman olarak alkışlanmak varken, kendini attırıp, 'Kötü adam' pozisyonuna sokuyorsun. Hani pozisyon icabı falan olsa anlayacağım, o da yok. Kendi yarı alanına dönerken, rakibe dirsek atıyorsun. Şiddeti tartışılır. Kırmızı mıydı, rakip artistlik mi yaptı tam göremedim. Ama senin neyine be kardeşim. İşine baksana... Sahada senin için de koşan arkadaşlarının yüzüne nasıl bakacaksın bu maçtan sonra.
Şenol Hoca ve yönetim Quaresma'nın disiplin sorunlarıyla uğraşırken, bir de bu çıktı şimdi. Bir mahalleye, bir deli yeter. İkincisi fazla gelir bilesin.
Maç 2-0 olduktan sonra Olympiakos, turdan umudu kesmiş, fark yememek için kendi yarı sahasına çekilmişti. Ama buldukları bir beleş gol onları havaya soktu. O pozisyonda Adriano gibi 'Tecrübe Kitabı' bir savunmacının rakibe sırtını dönmesine de bir anlam veremedim. Koy kafanı, koy vücudunu, al faulü... Ama yaptığı savunma rakibin golüne estetik katmaktan başka bir işe yaramadı.
2-1'lik skor 1-0'dan daha tehlikeliydi. Bir de 10 kişi kalınca tırnak yemeye baladık. Beşiktaş mazisinde bulunan ve hiç de hoş olmayan anılar canlanmaya başladı gözümüzde. Neyse ki Babel imdada yetişti ve hepimize nefes aldırdı.
Beşiktaş'ta dün gece bütün oyuncular kahramanca savaştı, terini, yüreğini, böbreğini, dalağını sahaya koydu. Hepsine teşekkürler. Ama Fabri'ye ayrı bir övgü. O kellesini koydu... Helal olsun.
Olympiakos, Osmanlı maçından sonra 'Zafer' naraları atıyordu. Bizde bir söz vardır, "Erken öten horuzun..." diye. Tıpkı 1922'deki gibi... Şimdi yüzme bilmeyen yandı.