Dünkü karne yazıma müthiş tepkiler aldım olumlu olumsuz tepki veren herkese teşekkür ediyorum. Benim anlatmak istediğimi anlayan da oldu anlayamayan da oldu. O yüzden bugün devam yazısı yazmaya karar verdim. Tabii bu arada klavye azizliği bir eksikliği de düzeltmem gerekiyor. Bu yazı bu vesileyi sağladığı içinde önemli.
Eğitimle ilgili görüşlerimi başından beri takip edenler dün neyi kastettiğimi anlamışlardır. Ben eğitimin her zaman geniş yelpazesine bakmaya çalışan günlük olaylarla pek ilgilenmeyen birisiyim. Bu sebeple dünkü yazımda kastettiğim şeylerin geçmişten bugüne eğitimde yaptığımız büyük hataları ifade etmeye çalıştım. Çünkü temelde konuşmamız gereken TEOG, sınav, not değil; gelecek, ortaya çıkan ürün ve sonuçtur. Bu açıdan şu an okullarda yaptığımız faaliyetlerin, diplomaların, karnelerin sonucu yansıtmaması en büyük sorunumuzdur. Bu soruna değinmek ve dillendirmek benim görevim. İşte bu açıdan dünkü yazımda karnelerin ve verilen notların gerçekle örtüşmediğini anlattım. Çünkü biz bu karne yalanının arkasına saklanmaya devam edersek dünden bugüne hiçbir şey değişmeyecek, memleket aynı yerinde sayacak biz de –mış gibi yapmaya devam edeceğiz.
Öğrencilerin, okulların, öğretmenlerin ve velilerin bilmesi gereken en önemli şey eğitimle ulaşmak istediğimiz sonuca nasıl ulaşabileceğimiz sorusudur. Eğer amacımız çocukların sınıfı geçmesi ise kolay, amacımız çocukları okullarda oyalamak ise bu da kolay ama amacımız ülkenin geleceğine katkı sağlayacak, yetkinlikleri ve becerileri gelişmiş, dünyayı okuyan ve küresel vatandaşlar yetiştirmek ise işte o zaman süreci de farklı yönetmemiz gerekiyor. Bütün paydaşların okulda geçirdiği her günü tekrar gözden geçirmesi ve vicdani olarak yaptıklarını tekrar gözden geçirmesi gerekiyor. Hepimizin düşünmesi gereken budur.
Dünkü yazımda 17 milyon öğrenciden 9 milyonunun takdir belgesi aldığını ifade etmiştim. Aslında kastettiğim 9 milyon öğrencinin takdir ve teşekkür belgesi olduğunu yazmalıydım. Bana bu maddi yazım hatamı düzeltmem için MEB’den Yılmaz Güney Bey aradı ve yazı için teşekkür edip düzeltmeyi aktardı. Ben de Yılmaz Bey’e teşekkür ediyorum. Doğrusu şu imiş; 17 milyon öğrencinin 3.7 milyonu takdir belgesi almış. Ben bilgiyi düzelteyim de şu soruyu da soralım; bu 3.7 milyon öğrenci üstün başarılı olduğuna göre memleketimiz 3.7 milyon her şeyi öğrenmiş öğrenciye sahip oldu diyebilir miyiz?
Dünkü yazımın son kısmını bir daha hatırlatmak isterim ki herkes şapkasını önüne koysun: “Kimsenin yüzleşmek istemediği asıl karne aşağıda lütfen bakın, iyice bakın. Bu ülkemizin uluslararası karnesi. Karneye bakın ve düşünün, bizim çocuklara cuma günü verdiğimiz karnelerle bu karne arasında neden uyumsuzluk var? Türkçe dersinde karnede %80 başarılıyız ama PISA’da okuduğunu anlamada sondan 5. yani 43.sıradayız keza matematikte sondan 7. yani 41.sırada, fen bilimlerinde sondan 8. yani 42.sırada. Peki şimdi karne verenlere soralım “PISA sonuçları mı yanlış yoksa siz mi bizi kandırıyorsunuz?” Gelin bugüne değil geleceğimize yatırım yapalım. Çocuklarımızı kandırmak yerine geleceğe hazırlayalım. Öğretelim ki başarsınlar, bizden de patentler, markalar, yenilikler çıksın, çıksın ki bu ülke G.Kore gibi, Finlandiya gibi, Japonya gibi, Almanya gibi eğitimle kalkınsın. Artık bırakalım kendimizi kandırmayı...
Sonuç olarak bu ülkeye katma değer üreten, ülkenin geleceğe taşıyacak, ülkemizi uluslararası dünyada oyuncu yapacak nesil yetiştirmeniz gerekiyor. Bu yüzden lütfen artık –mış gibi yapmayın.”