Liselerarası futbol turnuvasında maçta tartışan 13-14 yaşlarındaki gençlere biber gazıyla müdahale eden otoriter devlet, gençler turnuvası dahil her yerde bütün şiddetiyle varlığını hissettirecekti.
Aralık ayında ABD Başkanı’nı dünyayı istila eden “uzaylı yabancılardan” kurtaran 3. sınıf Amerikan filmlerine benzer “özel harekat” görüntüleriyle Başbakan’ın ODTÜ’ye ziyaretini izlemiş, ODTÜ’de karşımıza çıkan “güvenlik devleti ordusu” ve müdanasız şiddet kullanımının bir kaç ay içerisinde statlar, üniversiteler, meydanlarda dozu “tartışılmaz” otoriter pratiğe dönüşeceğine kani olmuştuk...
1 Mayıs kutlamasını Taksim’de güvenlik gerekçesiyle yasaklayıp İstanbul şehir hayatını durduran ve “kafatası kırma alanına” çeviren devlet, geçen hafta bombalı saldırılarda 52 insanını kaybeden yaslı Reyhanlı’yı bu cumartesi biber gazı örtüsüyle tedip ediyordu.
Meydanlar, sokaklar için basın açıklaması yapmak ya da gösteri, yürüyüş demokratik hakkını kullanmak otoriter-kapitalist düzene entegre olmayanların açık kimlik tespitine yarıyor ve metrelerce öteden biber gazıyla püskürtülen “gruplarla” kamuoyundan derinleşen devlet otoritesine itaat devşiriliyordu.
GÜVENLİK DEVLETİ DE “BÜYÜRKEN”!
Bu arada neo liberal paradigmanın vaazı üzerine kurulan “özel güvenlik sektörümüz de” sayısı bir milyona varan özel güvenlikçinin üniversite ve statlardaki profesyonel performansı siyasi iktidarın güncel “hiper güvenlik paradigmasına” yetmediğinden İçişleri Bakanlığı’nca yeni bir polisiye ordu düzenlenecekti.
Ve ne statlarımızdan ne de üniversitelerimizden en kısık muhalif ses ve görüntü sızacak, çıkacak, böylelikle bu ticarileşmiş mekanlar aynı zamanda siyasi iktidarın da “abide-i” temsil yerleri olacaktı...
Zaman o zamandı, 3. köprü, 3. havaalanı ve Galata Port ihaleleri, Moodys notu, Beyaz Saray’da söylem dili olmasa da beden dili çok yakın ve aşırı “oryantalize” edilmiş görsellik, Taksim meydanından sökülen emekçiler, dikilen rezidanslar, kırılan grevler, Kanal İstanbul ihalesi, Reyhanlı katliamını karartma, katliam protestosuna Türkiye’nin her yerinde “biber gazlı yasak” derken, Mayıs ayında gelinen “üç seçimli siyasi takvimin” arifesinde üniversite ve statlar susturulmadan 2023 hattına ve tahtına çıkılamazdı.
Şimdi soğuk savaş metodolojisinin antikomünist avını üniversitelerde “sürükleyecek”, öğrenci etkinliklerini rektör despotizmine lüzum kalmadan önceden “fişleyecek”, vazife ve selahiyetleri devletle eş 28 yaş altı 4 ay teorik 2 ay pratik eğitimli 10 bin koruma memuru üniversite, stat ve karakollarda yerini alacaktı..
Öyle AVM statlarda “iktidar karşıtı slogan atmanın” ve atanın sonu geliyor koltuk numarasından retine taramasına “derin kimlik tespiti” yapılıyordu...
Akademik özerklikten sorumlu rektörlerin bir araya gelip hükümetin bu kararını baş üstü yapacaklarına şüphe yoktu.
Ve tabi ki medyamızın “üniversiteleri artık polis koruyacak” sevincinde üzerine bu korumanın kime ve neye karşı olduğunu sormayı da vazife edinmeliydik.
Bunun adı; toplumsal olaylara müdahale değil toplumsal muhalefetin başını görüldüğü her yerde ezme ve sindirme kadim devlet pratiğiydi...