Bugün, tarihçilerin deyimiyle dünyanın son hükümdarı, son evrensel imparator, 113. İslam Halifesi ve 34. Osmanlı Padişahı cennetmekan Sultan II. Abdülhamid Han’ın 101. Vefat yıldönümü. Ulu Hakan’ı anlatmaya değil bu köşe gazeteler bile yetmez ama yine de ahde vefa kabilinden yad etmeye gayret göstermek adına bu yazımı kaleme aldım.
Büyük Sultan, padişah olduğu andan itibaren Devlet-i ‘Aliyye’de büyük bir kalkınma, imar, teknoloji, sağlık, eğitim… seferberliği başlatmış; ardından pek çoğu şahsi parasından olmak üzere, fabrika, okul, cami, köprü, hastane, yol, çeşme gibi binlerce şaheser bırakmış, kendinden önce birikmiş ne kadar hayal varsa gerçekleştirmiş ve dahi ülkeyi hayal edilemeyecek bir seviyeye ulaştırmıştı.
O dönem yokluk, kıtlık, savaş ve salgın hastalıklara rağmen her anlamda Osmanlı’nın en parlak dönemidir.
Hükümdarlığının ilk yıllarında izlediği ılımlı politikalar ve üretime yönelen devletçi anlayışı ile 252 milyon altın olan borcu 30 milyon altına kadar düşürmüştür.
İptidai denilen ilkokulları köylere kadar ulaştıran, Galatasaray Lisesi’ne hacim kazandıran,5 lise açan, kız çocuklarını eğitime dahil etme yolunda dev adımlar atan, çağını aşan bir ilim mücadelesi ile bilen ve üreten nesiller yetiştirmeye gayret gösteren odur. Pekin’de adına okul açılmış, kapısında bayrağımızı dalgalandırmıştır.
89 Genel Kamu Hastanesi, 27 Kurum Hastanesi, 74 Asker Hastanesi, 26 Hilal-i Ahmer Hastanesi, 12 Gayri Müslim Cemaat Hastanesi, 29 Yabancı Misyon/Görev Hastanesi, 8 Eğitim Hastanesi, 8 Kadınlara Mahsus Hastane, 8 Doğumhane, 1 Çocuk Hastanesi, 2 Akıl Hastanesi, 23 Frengi Hastanesi, 3 Verem Sanatoryumu, 8 Kolera Hastanesi olmak üzere çok çeşitli vasıflarda ve toplamda 300’den fazla hastane yaptırmıştır.
Kuduz aşısının mucidi Pasteur’e çalışmalarına katkı için gönderdiği 10.000 altın en zor şartlar ve imkansızlıklar içinde dahi ilme karşı bakışını ispat niteliğindedir.
Hicaz Demiryolu ile Haydarpaşa’yı Medine’ye, Ertuğrul Firkateyni ve Hamidiye Zırhlısı ile limanlarımızı dünyaya bağlamış, Taht-el Bahr (İlk Türk Denizaltı) yine ona nasip olmuştur.
Örnek çiftlikler, ziraat ve ticaret odaları ile kurduğu fabrikalarla ekonomiyi ayakta tutmuş lâkin 27 Nisan 1909’da 15 Temmuz benzeri hain bir darbe girişimiyle gidişi, her şeyin de bitişi olmuştur.
Makam, mevki ve Siyonist efendileri için Büyük Sultan’ı tahttan indirip hanedanı ile sürgün edenler koca Osmanlıyı yıktılar.
Çileli bir ömrü kutsi bir dava anlayışı ile hitamına erdiren Ulu Hakan’ı bugün dahi doğru anlayamayanın sonuçlarını ülke olarak yaşamakta, bizatihi sayın Cumhurbaşkanı’mızın ve ülkemizin maruz kaldığı ihanetler ile de anlaşılmazlığın her devrin vebası olduğunu müşahede etmekteyiz.
Geçmişte Abdülhamid’e yapılan saldırıların benzerleri bugün sayın Cumhurbaşkanımıza yapılmaktadır. O günün şer cephesi bugün torunları marifetiyle Sayın Erdoğan’a karşı birlikte hareket etmektedirler. Sadece kıyafetleri değişti, bir de isimleri. Söylemler ve ifadeler kelime kelime aynı olduğu gibi ölüm tehditleri kustukları pankartlar bile aynı aklın, aynı hastalıklı bakış açısının ürünüdür.
Bugün ondan geriye bir miras, bir anlayış ve bir istikamet kaldı. Bize düşen ise bunu idrak etmek ve bu yönde hareket etmektir. Sultan Abdülhamid Han’ı anlayan, özümseyen ve gelecek kuşaklara aktaran bir milletin inşası dileklerimle…
Rahat uyu Ulu Hakan rahat uyu.
Emeklerin zayi olmadı, sancağın yere düşmedi, kalen teslim olmadı!
Bugün kirli pençelere geçit vermeyen “Tayyib” yürekli evlatların mirasına sahip çıkıyor.
Vefatının 101. Yılında hatırası yâd, mekânı cennet ve aziz ruhu şad olsun.
Merak Ediyorum:
9 Şubat Dünya Sigarayı bırakma gününde kim, kaç kişi kendine bir iyilik yaptı ve sigarayı bıraktı?
Sağlık ve afiyet içinde kalınız.