Somut olmayan kültürel miraslar listesi yapan UNESCO, Akdeniz diyetini bu listeye alırken Türkiye’yi dahil etmedi. Alzheimer’den korumada uzun yaşama birçok olumlu etkisi olan bu diyetin doğduğu kültürü tescilleyen girişimin dışında tutulan Türkiye ne yapmalı?
Geçen hafta gelen haberler güzeldi aslında (bir tanesini saymazsak eğer)… Ülkemizin geleneksel ürünlerinden ‘keşkek’ ve ‘mesir macunu’ndan sonra, ‘Türk kahvesi’ de, UNESCO’nun ‘somut olmayan kültürel miraslar’ listesine girdi. Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de,
2-7 Aralık tarihlerinde toplanan UNESCO Komitesi’nde, Türk kahvesinin listeye alınması görüşülmüştü ve alınan kararla ‘Türk kahvesi ve geleneği’, ‘İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne kaydedildi. ‘Türk kahvesi’ ile birlikte Türkiye’nin bu listeye giren kültürel değerlerinin sayısı da 11’e yükselmiş oldu. İşin bir önemli yanı da, UNESCO’nun ilk kez bir içeceği bu önemli listeye almış olmasıydı.
Listede ‘meddahlık geleneği’, ‘Mevlevî sema törenleri’, ‘âşıklık geleneği’, ‘Karagöz’, ‘geleneksel sohbet toplantıları’, ‘Alevî-Bektaşî ritüeli semah’, ‘Kırkpınar Yağlı Güreşleri’, ‘tören keşkeği’ ve ‘Mesir Macunu Festivali’ ile birlikte Türkiye, Azerbaycan, Iran, Kırgızistan, Özbekistan ve Pakistan’ın ortak dosyası ‘Nevruz’ yer alıyor. Bu yılın önemli bir sürprizi de Fas, Portekiz, İtalya, İspanya, Yunanistan ve Kıbrıs’ın uzun yıllardır istediği ‘Akdeniz diyeti’nin de kültürel miras kabul edilmesiydi. UNESCO’nun web sitesinden http://www.unesco.org/culture/ich/index.php?lg=en&pg=00011&RL=00884 başlıklı filmi izleyince, açıkçası ülkemize haksızlık yapıldığına kanaat getirdim.
Somut olmayan geleneksel miras, sadece kültürel bir zenginlik olarak değerlendirilemez aynı zamanda kaynağını da toplulukların içinde bulur. Ve toplulukların geri kalanına nesilden nesle aktarılması da gelenek, görenek ve becerilere bağlıdır. Somut olmayan kültürel miras, sadece onu yaratan, koruyan ve aktaran topluluklar,
gruplar ve bireyler tarafından tanındığı zaman miras olabilir.
Birçok araştırma, Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde hâkim olarak görülen beslenme tipini ve beraberinde getirdiği yaşam biçimini benimseyen insanların sağlıklı ve uzun ömürlü olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyılarındaki beslenme alışkanlıkları da tam olarak bu yaşam biçimini temsil ediyor. Ve biliyoruz ki Datça, Karaburun, Nazilli gibi Ege Bölgesi ilçelerinde, uzun yaşayan insanların sayısı hiç de az değil…
YEMEKTEN DAHA FAZLASI…
Ancak unutmamak gerekir ki,
Akdeniz tipi beslenme, ‘yemek’ten daha fazlası demektir. Ortaklaşa oturulan sofralar toplumsal geleneklerin, etkinlik ve şenliklerin önemli bir özelliği olduğundan, sosyal etkileşimi de teşvik ederler. Bir yaşam biçimi olarak da ayrıca hatırı sayılır derecede bilgi, şarkı-türkü, özlü söz, masal ve efsanenin ortaya çıkmasına da katkıda bulunmuştur. Kadınlar geleneklerin korunmasının yanı sıra, bilgi ve deneyimin sonraki kuşaklara aktarılmasında da hayati bir rol oynarlar.
FRANSA’DAN İLHAM ALSAK...
Akdeniz diyeti, son 50 yılda, bölge insanının ömrünün uzamasında, kalp ve sindirim sistemi hastalıklarının azalmasında etkili olmuştur.
Ne yazık ki Türkiye ve Lübnan bu konunun dışında tutulmuş; bu iki ülkeye de büyük haksızlık yapılmıştır. Galiba biz de Fransa gibi yapmak durumundayız. Fransa, UNESCO’ya kendi yeme-içme kültürünü ‘Fransız gastronomik öğünü’ olarak kaydettirmeyi başardı. Fransız toplumunun yüzde 99’u da, bu mirasın kuşaktan kuşağa aktarılmasında taraftar... Bu konu hakkında 1980’den beri birçok çalışma yapmışlar; yeme-içme kültürünün envanterini çıkartmışlar; çok sayıda okul açmışlar ve bütün bu soyut bilgi birikimini somut hale getirmeyi başarmışlar. Biz neden yapamayalım ki?
ALZHEIMER’A ÇARE OLABİLİR
Gelişmiş ülkelerin en büyük dertlerinden biri Alzheimer hastalığı… UNESCO’nun aldığı karar yankı yaratırken, geçen hafta içinde de İngiltere’den de konuyla ilgili bir haber geldi. Gelişmiş Avrupa ülkelerinde ömrün uzamasıyla birlikte adeta bir ‘patlama’ yaşayan Alzheimer hastalığına karşı da önleyici olarak Akdeniz diyeti gündeme geldi.
İngiltere’nin saygın bilim kurumlarından Genel Pratisyenler Kraliyet Koleji ve Ulusal Obezite Forumu’nun iki lideri, Dr. Clare Gerada ve Dr. Davis Haslam İngiltere Sağlık Bakanlığı’na mektup yazdı. İkili, Alzheimer ile mücadelenin birincil yöntemi olan ilaçla tedavinin yerine, hastalara Akdeniz diyetinin teşvik edilmesini öneriyor. Mektupta, taze meyve ve sebzenin yanında, zeytinyağı ve balıkla beslenenlerin, bu şekilde beslenmeyenlere oranla ‘bunama’ rahatsızlığından daha nadiren mustarip olduğu söyleniyor. Devletin bunları görmezden geldiğini belirten araştırmacılar, İngiltere’de gerçekleşecek ‘G-8 Demans Zirvesi’nden ilaç firmalarının menfaatine kararların çıkacağını söylüyor. İlaçla tedavi yerine tüm jenerasyonun, özellikle çocukların, diyet ve sağlıklı beslenme konusunda eğitildikleri takdirde, uzun vadede Alzheimer ve demans gibi hastalıkların önünün alınabileceği belirtiliyor.