Bir ekonomide bilhassa ihracatın ithalatı karşılama düzeyi düşükse bir başka ifadeyle dış ticaret açığı söz konusu ise döviz fiyatlarındaki artış doğrudan doğruya ürün piyasalarını etkileyerek fiyatlarda dalgalanmaya yol açabilir. Burada şaşırtıcı olan, doğrudan doğruya ithal girdisi olmayan ya da dolaylı ve düşük düzeyde olan ürünlerde görülen fiyat artışlarıdır ki sebze ve meyvelerde, seracılık ürünlerinde görülen fiyat artışlarının anormal düzeylere çıkması bunun örneğidir.
Pazarda satılan ürünlerde yaşanan fiyat artışlarının sadece döviz fiyatlarında yaşanan dalgalanmayla açıklanması doğru olmadığına göre, sebeplerinin iyi analiz edilerek, alınacak tedbirlerin fiyatların ‘normal’ seyrinde tutulmasını sağlaması beklenen bir durumdur.
FİYATLAR NEDEN YÜKSEK?
Normal düzey nedir? Bunu belirlemek zor değildir. Bu konuda söz konusu ürünlere olan talep ile üretilen mahsul miktarı arasındaki ilişkinin, ekonominin en temel arz/talep dengesinin tespit edilmesi gereken ilk husustur. Diğerleri elbette enflasyon oranı, faiz seviyesi, maliyet ve kârlılık oranları gibi iktisadi göstergelerdir. Elbette bütün bunlar piyasa şartları içinde yani rekabetçi pazar ilişkileri içinde işleyen bir sektörde değerlendirilebilecek parametrelerdir.
O halde yeni soru şudur: Rekabetçi piyasa şartları ekonomide hangi sektörlerde ne düzeyde işlemektedir? Türkiye’nin yıllarca ‘emir-komuta ekonomisi’ denilen devletin ya doğrudan doğruya kendi sahibi olduğu şirketler (KİT) ya da devletle başka türlü bir bağımlılık ilişkisi olan özel şirketler vasıtasıyla hem fiyatları belirleyen hem hangi malların ne düzeylerde üretilmesi gerektiğini tayin eden, hatta kârlılık ve fiyat ilişkilerini de kontrol eden bir ekonomik düzene sahip olduğu bilinmektedir.
Bunu sık sık devletçi kapitalizm diye eleştirerek, üstelik bu modelin sürekli ülke kaynaklarının bağımlılık/sömürü mekanizmalarıyla dışarıya aktarıldığını ve ülkenin kalkınmasının önünü kestiğinin üzerinde durmaya çalışmaktayım ki böyle bir ekonomide piyasa ve rekabet şartlarının oluşması söz konusu bile değildir.
DÜZENLEYİCİ GÜÇ
Bu emir-komuta ekonomisini piyasa ekonomisine dönüştürme adımlarını atan Özal’ın bu yönde yaptığı reformların kolayca benimsenmediğini, esas itibarıyla da piyasa ekonomisini sürdürecek devletten özerk bir sivil toplumun bulunmadığı da zaman içinde ortaya çıkmıştır. Özelleştirmeler bunu yaratmadığı gibi bir başka çeşit rant transferi olarak ‘devletçi kapitalizmin’ başka bir formda devam etmesine yol açmıştır. Bu tablo esas sorunun ‘demokrasi’ yokluğu olduğunu ortaya koyacaktır. Devletin militer karargâhlardan yönetildiği, asker ve bürokratların kurumsal ilişkiler yoluyla bağımlı hale geldikleri ‘dünya sistemiyle’ kurduğu birlikte yaşama düzeni piyasaya da rekabete de kapalı bir ekonomiyi gerektirmektedir.
Kısaca demokrasi yoksa piyasa olamaz. Artık eski düzen değişmiştir. Peki, piyasa istediği malı istediği kârla, istediği fiyatlarla satmak demek midir? Piyasa demokratik devletin düzenleyici işlevine açık, rekabeti ortadan kaldırma eğilimlerine izin vermeyen bir sistemde mümkündür. Devlet seyirci değil, düzenleyici dengeleyici bir güçtür.