Öncesi de vardı. Ancak, ilk açık saldırı MİT Müsteşarı Hakan Fidan üzerinden başlatıldı. Çünkü, MİT üst yönetimi sızamadıkları ve kontrol altına alamadıkları bir yapıydı!
Operasyon savuşturuldu…
"Vallahi bizimle ilgisi yok" dediler!
***
Oslo görüşmeleri kendilerine ait bir gazete tarafından ifşa edildi. Sonra amiral gemisi olan diğer gazete devreye girdi.
Hiç bir şey yokmuş gibi davrandılar.
Önlerini ilikleyerek, Başbakan'ın çevresinde dolanıp "şirinlik" yapmaya devam ettiler!
***
Dershaneler tartışması sırasında demediklerini bırakmadılar, yapmadıklarını koymadılar. Topyekûn bir savaş başlattılar.
Çevreden "ne oluyor", "ne yapıyorsunuz" diyenler çıkınca, işi pişkinliğe vurdular:
- Biz meselelere sadece hüsnü zanla bakıyoruz!
***
Daha önce Başbakan'ın çalışma odasında böcek çıktığında da benzer bir tavır sergilemişlerdi. Pir-ü pak bir eda ile ortalıkta dolaşmışlardı.
Pek sorgulamamış, ciddi bir tepki göstermemişlerdi!
***
Gezi Olayları patlak verdiğinde televizyon ekranlarına koştular. Yasa dışı sokak eylemlerini normalmiş gibi gösterdiler.
Hatta onlara destek veren açıklamalar yaptılar. Zaman zaman eylemcilerin sırtlarını sıvazladılar.
"Hayrola, siz de mi Gezici oldunuz?" sorusu karşısında ise, bildik tavrı sergilediler:
- Zinhar… O da nereden çıktı?
***
Bütün bunlar yaşanırken, hepimizi şaşırtan bir gelişme oldu. Fethullah Gülen kameraların karşısında beddua etmeye başladı. Kullandığı üslup karşısında herkes şoka girdi. Kafalar alabildiğine karıştı. Doğal olarak sert tepkiler geldi.
Ona da bir kılıf uydurdular. "Yok canım" dediler:
- Hocaefendi beddua etmedi. Mübahele yaptı!
***
Sonra, kumpaslar, tuzaklar, arkadan dolanıp puan alma çabaları ortaya saçıldı. Türkiye, tam bir savaş meydanının içinde kaldı.
Meselelere en uzak insanlar bile paralel yapının hedefinin ne olduğunu gördü.
Bunlar yine "kardeşlik nutukları" atmaya devam etti!
***
Yargı ve polisteki paralel yapılanma bütün boyutları ile ortaya çıktı. Devlet görevlilerinin devletten değil, başka mekanizmalardan talimat aldığı anlaşıldı. Maskeler düşünce "ilahlaştırılan" isimlerin gerçek yüzleri görüldü.
Bir hukuk devletinde olmaması gereken her şey yaşandı.
Yine pişkin mi pişkin "hak, hukuk nutukları" atıldı!
***
Türkiye'yi sarsan büyük davalarda "düzmece kanıtların" kullanıldığına dair bilirkişi raporları ortaya çıktı. "Yeniden yargılama" tartışmaları başladı. Gözler kirli ilişkilere çevrildi.
"Hak-hukuk" nutukları bir kenara atıldı. Hemen boyunlara yaftalar asıldı:
- Darbecileri serbest bırakmak istiyorlar!
***
Bazı savcılar TIR avına başladı. Paralel yapı, Türkiye'yi uluslararası arenada açığa düşürmek, hatta savaş suçlusu ilan ettirmek için elinden geleni yaptı.
Bunlar yine milleti kör ve sersem yerine koyup "bizimle ne ilgisi var" söyleminin arkasına saklandı.
***
Aslında dünden bugüne değişen bir şey yok. Samimiyetsiz, sinsi ve kaypak bir yapıyla karşı karşıyayız. Bunlar yaparlar, ederler, sonra da yumurtadan yeni çıkmış bir civciv masumluğu içine girerler. Yüzüme gülüp arkamdan kuyu kazdıklarına dair tanıklı ispatlı onlarca örnek yaşadığım için ben hiç yadırgamıyorum. Yakında alışır, siz de yadırgamazsınız.