1
Bir önceki ‘Tarihsiz Toplum’ başlıklı yazının izini sürersek…
Ve kestirmeden söylersek…
2-3 yüzyıldır olmaya çalıştığımız Avrupalı iddiasından vazgeçemediğimiz takdirde meselelerimize sahici çözümler üretmemiz mümkün değildir.
Evvel emirde bu iddiadan/çabadan vazgeçmeliyiz. Bu uğurda harcanacak emek zayi olmaya mahkumdur.
Biz istemeye devam etsek bile Avrupalı olamayacağız, çünkü biz Avrupalı değiliz, Hristiyan değiliz; biz Müslümanız ve Türkiyeliyiz. (Eserlerinden çokça istifade ettiğim, bahusus bu yazıyı son kitabının okumalarından yola çıkarak yazdığım, en son yayınlanan ‘Türk Dikkati’nin müellifi Fatih Şeker ve diğer dostlarım kusura bakmasınlar, ben hala ‘Türkiyeli’ kelimesini kullanmaya devam edeceğim.)
2
Biz ne kadar istesek, çokça çaba göstersek te Avrupa Birliği üyesi olmayı başaramayacağız. Karar vericiler buna evet demeyecek.
Avrupalılar hiçbir zaman bizi kabul etmeyecekler. Çünkü biz, her ne kadar onlara benzemeye çalışsak ta, Avrupalının gözünde hala Müslümanız, hala Türk’üz. (Burada ‘Türk’ kelimesini rahatlıkla kullanıyorum. Çünkü Avrupalının dilinde ‘Müslüman’ kelimesi ile ‘Türk’ kelimesi neredeyse eş anlamlı kullanılır. Eğer Müslüman ise bir Boşnak, bir Arnavut’ta Türk’tür. Son zamanlarda ayrıştırmaya uğraşsalar da dindar bir Kürt’te Türk’tür.)
Hala; Türk, Kürt, Çerkez, Arnavut, Arap, Boşnak vs. bütün unsurlar kavmi aidiyetlerinin üstüne çıkarak, Müslümanlık ortak paydasında bir millet olabilme şuurunu taşımaktadırlar, taşıyabilmektedirler, “Zira milletleri mayalayan kan değil dindir.”
Bugün hala, Avrupa’yı bir bütün yapan, bir birlik altında toplayabilen unsurda dindir, yani Hristiyanlıktır. İnsanların tek tek dindar ya da ateist olmasıyla ilgili bir husus değildir bu. Bu sürgit devam eden bir gelenek, bir kültür, bir vasattır. Böyle olunca T. S. Eliot’un deyişiyle; “Yarın Asya (siz Asya yerine ‘Türkiye’de yazabilirsiniz. H.B.) Hristiyan olsa bu onları Avrupa’nın bir parçası yapmaz.”
Bu husus tabi ki sadece Hristiyanlar için söz konusu değildir. Müslümanlar için de caridir. Türkiyeli bir birey İslam inancına katılmasa bile İslam havzasında yetişmişliği nedeniyle en azından sosyolojik olarak Müslüman toplumun bir ferdidir, onun kültürüne bağlıdır.
Burada bütün mesele insanoğlunun macerasını bir bütün olarak kavrayabilmektir. ‘İnsan’ olabilmenin/kalabilmenin tarih içinde mümkün olduğunun şuuruna ulaşabilmektir.
Doğrudur, insan daha çok ‘şimdi’ de yaşar. Onun için ‘şimdi’nin içinde anlam kazanmak önemlidir. Ancak unutmamak gerekir ki; “şimdiyi idrak etmek tarihi kavramakla bağlantılıdır. Geçmiş olmadan şimdinin tek başına bir anlamı yoktur.”
Avrupa’nın ‘Avrupa Birliği’ üyeliği konusunda Türkiye’ye karşı aldığı tutum da, batının topyekun dünyada ve hassaten Ortadoğu’da ortaya koyduğu mezalim de tarihten bağımsız değildir.
3
Hal böyleyken; Müslümanlığımız ve Türklüğümüz varlığını muhafaza ettiği sürece bizim batılı olmamız, Avrupa’nın kurduğu bir birliğe katılmamız mümkün olmayacağı halde, ısrarımız sürdürmemiz ister istemez hepimizi ‘ikiyüzlü insanlar’ haline getirecektir. ‘İkiyüzlü.’ Bir yüzümüzle batıya bakarken, öteki yüzümüz tarihle ilişkili olacağı için ikiyüzlü.
4
Olacak olan, olması gereken;
Batı, batılı olarak kalmaya devam ettiğine göre, biz de Müslüman ve Türkiyeli olduğumuzu bilerek, batıyla dünyada beraber yaşamanın
imkanlarını ve yollarını iki farklı ‘dünya görüşü’nün temsilcileri olarak aramaya çalışmaktan ibarettir, dersek…