Mustafa Sarıgül 1987 yılı genel seçimlerinde SHP İstanbul Milletvekili olarak Meclis’e girdi.
Türkiye’nin en genç milletvekili olarak TBMM Başkanlık Divanı üyeliği yaptı.
SHP’nin başında Erdal İnönü vardı.
Dünyanın her tarafında rüşvet dağıtmakla ünlü bir Amerikan uçak firması Türkiye’nin de gündemindeydi.
Bu firma ve Türkiye bağlantısı, yani rüşvet iddiaları ayyuka çıkmıştı.
Dönemin SHP Ankara Milletvekili Tevfik Koçak, Türkiye’deki bu rüşvet çarkının ortaya çıkarılması için Meclis’e bir önerge verdi.
Şimdi bundan sonrasına dikkat!
İddiaya göre o gün SHP İstanbul Milletvekili olan Mustafa Sarıgül, bu önergeyi sahte imzayla geri çekiyor.
Sonrasında Tevfik Koçak, durumdan Genel Başkan Erdal İnönü’yü haberdar ediyor.
İnönü bunu duyunca kıyamet kopuyor.
Kopmakla kalmıyor, Erdal İnönü Sarıgül’ü kesin ihraç istemiyle parti disiplin kuruluna sevk ediyor.
Ve Mustafa Sarıgül partiden ihraç ediliyor.
Peki iddia doğru mu?
Sarıgül, “İhraç edilmedim, istifa ettim” diyor.
Hatta yıllar sonra, yani İnönü ölmeden önce ziyaret edip, helallik alıyor.
CHP’deki Sarıgül karşıtları şimdi bu olayı gündeme getirmeye hazırlanıyormuş.
Eğer iddia doğruysa, Sarıgül için İstanbul adaylığı çok daha zorlaşacak.
Sarıgül bu iddia gündeme gelmeden önce çocuklarını yanına alıp, kameralar karşısında ağladı.
“Evlatlarımın yüzünü kara çıkaracak hiçbir iş yapmam” dedi.
Bu uçak firmasının adı da, Tevfik Koçak’ın önergesi de, geri çekilmiş hali de biliniyor.
Ve son bir not.
Sarıgül’den hiç hoşlanmadığı bilinen Deniz Baykal, “Ben rakip gördüğüm için ihraç ettirmişim. Ya İnönü? O da mı rakip gördü?” diyormuş.
Neyse ben CHP’nin içişlerine fazla karışmayayım.
‘Erdoğan siyaset yapamaz ama ben yaparım!’
Bir yanda bayram telaşı, bir yanda Hakan Fidan meselesi, arada kaynayıp gitti.
Önemsiz olduğundan değil, bu yoğunluktan.
Neyse…
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in bayramın birinci günü Bugün’de röportajı yayımlandı.
Sıcak gündemi değerlendiriyor.
Söz dönüp dolaşıyor ya da dönüp dolaştırılıyor bir yerde AK Parti’deki üç dönem şartına getiriliyor.
Hüseyin Çelik’in yorumu “sıra dışı”.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına aday olması gerektiğini vurguluyor. Sonra da işte o çok “sıra dışı” tespiti yapıyor.
Diyor ki:
“Çünkü Sayın Başbakan aday olmazsa siyasete devam edemez.”
Zira, ‘Ben son kez genel başkanlığa aday oluyorum, son kez milletvekili oluyorum’ demişmiş.
Kendisini bağladı demek istiyor.
İyi de, bu ifadeden “siyasete devam edemez” hükmünü nasıl çıkarıyor?
Şöyle çıkarıyor; siyaseti sadece makamlardan ibaret sanıyor.
Aslında Çelik şunu demek istiyor, ‘cumhurbaşkanlığına aday olmazsa, genel başkan olarak da kalamaz. Ne yani, Erdoğan genel başkan yardımcısı mı olacak?’
İyi de iki satır sonra Gül’ü genel başkan yapıyor, başbakan yapıyor!
“Onunla çalışmaktan şeref duyarım” diyor.
Gül’ü cumhurbaşkanlığından, başbakanlığa indirebiliyor.
Ama en tuhaf olanı, Erdoğan’ın AK Parti’deki üç dönem kuralı nedeniyle siyaset yapamayacağını söylerken; “Ben milletvekili olamasam da bu görevi sürdürebilirim” demesi.
Anlaşılmaz!
“Ben yaparım ama Erdoğan yapamaz.”
Keşke bunları söylerken bir parantez açıp, “Gönlüm Erdoğan gibi bir liderin başımızda kalmasından yana…” gibi bir laf etseydi iyiydi.
Belki o vakit, hayırsız evlatların miras kavgası gibi bir görüntü ortaya çıkmazdı.
Daha acısı “gelen ağam,
giden paşam” der durumuna düşmezdi.
Hadi söyleyeyim, “Ben genel başkan olacağım” deseydi bile daha şık olurdu.
Öcü müsün be adam?
Komik adam.
Ama sadece komik.
“İstanbul’a adayım, CHP oylarımı bölmesin” demişti.
Sonra birileri oturup ciddi ciddi, “aday olursa CHP’nin işi zor” senaryoları yazmaya başladı.
Öncesinde ise “ne olur aday olma” diye kendisine yalvarıyorlarmış.
Ne olur ol!
Ol!
Derken, “yok yahu şaka yaptım, korkmasınlar aday değilim” gibi bir laf etti.
İroniymiş.
Sanki siyasette olma nedeni, onu bunu korkutmak.
Öcü müsün be adam?
Aday olacaksan ol.
Meşhur “musluk” gibi.
Aç kapa, aç kapa.
Adayım değilim, adayım değilim.
İnsanın aklına, “ne o CHP ile bir pazarlık mı var?” gibi
bir soru geliyor.
Var mı essahtan?