Lacivert Dergi, ocak sayısında çok önemli bir konuyu gündeme aldı; şifa... ‘Geleneksel tıbbın şefkatinden modern tıbbın şiddetine’ alt başlığıyla.
Geleneksel tıbbın şefkatle, modern tıbbın ise, şiddet ile özdeşleşmesi boşuna değil. Zira modern tıp bugün insan bedenine yaptığı müdahalelerle, bir yandan tedavi ederken bir yandan da insanın ruhunu kıskaca alıyor. ‘Bedenimize yapılan her müdahale ruhumuzda iz bırakır’ başlıklı yazı da, modern tıbbın ruh-beden bütünlüğünü ıskalayan yaklaşımına vurgu yapıyor. Gerçekten de, modern tıbbın en büyük handikapı bu bütünlüğü parçalayarak yalnızca hasta organa odaklanması. Oysa geleneksel tıp insanı bir bütün olarak ele alıyor ve her şeyden önce bu bütünlüğü bozmamayı sağlığın başı addediyordu. Yani, insanın ruh ve beden bütünlüğünü ‘korumak’ sağlığın temeliydi.
Modern tıp, kutu kutu ilaçlarla, vitamin haplarıyla, altı ayda bir yapılması gereken tarama testleriyle, adeta hastalık paranoyası içinde yaşamaya sevk ediyor insanoğlunu. Öyle ki sağlam insanı hasta edecek cinsten bir kaygıyla çıkıyor insanlar hastanelerden. Bu kaygıyı dindirmenin yolu ise, bilimin yeni buluşları! Hastaneler, tanıtım stratejilerini ‘yeni metotlar’ı pazarlama üzerine kuruyor. Buna mukabil, insanlığın binlerce yıllık tecrübesi, ‘alternatif tıp’ etiketiyle ana akımın dışında tutuluyor. Oysa bu kadim paradigmayı ‘geleneksel ve tamamlayıcı tıp’ adıyla modern tıbbı destekleyici/tamamlayıcı bir unsur olarak konumlandırmak çok daha doğru.
Ve elbette bu alanın bilimsel çalışmalarla desteklenmesi gerekiyor ki, bu konuda henüz yolun başındayız. ‘Kadim birikim’, bugün ne yazık ki bilimsel uygulama alanlarından yoksun, suiistimallere açık, şarlatanlarla dolu kaygan bir zeminde bulunuyor. Modern bilimin kazanımlarını inkâr etmeden, insanlığın bu köklü tecrübesini yeni arayışlarıyla buluşturacak bir sağlık perspektifine ihtiyacı var dünyanın.
Uzakdoğu’daki tıp fakültelerinde bu konuda bazı girişimler var. Keza ülkemizde de son yıllarda küçük kıpırdanmalar mevcut. Sağlık Bakanlığı bünyesinde ‘Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları’ adıyla beş yıldır faaliyet gösteren bir daire başkanlığı kuruldu. Üniversiteler, bu alanda yeni kürsüler, araştırma merkezleri açıyor. Basın-yayın organları bu paradigmayı hatırlatan programlar yapıyor, doğal yaşam ve tamamlayıcı tıp konuları artık televizyon ekranlarında daha çok gündeme geliyor. Fakat tıp sektörü tahtı sarsılsa da, hâlâ, dün onayladığını bugün inkâr eden modern tıp yaklaşımının tasallutu altında. Şifanın kaynağı şu an için bulanık... Bilimsel olarak tescillenmemiş geleneksel uygulamalar ile güvenilirliğini yitirmiş modern bakış açıları arasında insanoğlu hastane, doktor ve ilaç arasında kıskaca alınmış durumda.
Tıbbın babası kabul edilen Hipokrat’a göre, ‘tabiat, hastalıkların hekimi idi. Hekime düşense sadece tabiatın tedavi edici gücüne yardımcı olmaktı’. Tabiatla aramıza büyük mesafeler koyduğumuz modern zamanlarda Lacivert Dergi’deki önemli makalelerden birisi de, bu gerçeğe, yani hekimin fonksiyonuna odaklanıyor. Geleneksel tıpta hekim-hasta arasındaki ilişki, şefkat ve ilme hürmet olarak kodlanıyor. Oysa bugün doktor-hasta ilişkisi yaygın biçimde güven/güvensizlik ilişkisi üzerinden şekilleniyor.
Modern dünyanın insanları bir sağlık sorunu yaşadıklarında ‘hasta-hane’ye gidiyorlar. Oysa geleneksel dünyada insanlar ‘şifa-hane’ye gidiyorlardı. Bu bile geleneksel-modern paradigmanın farklılığını ortaya koyan bir gösterge.
Şifa, yeniden peşine düşmemiz gereken bir yitik... Bu nedenle, bu konuda daha çok zihin yormak gerekiyor.