Türkiye’deki birçok tartışmanın gelip dayandığı yer burasıdır; meseleye Batı hegemonyasının içselleştirildiği bir dünya görüşü içinden bakanlar için yerlilik diye bir şey olamaz, ‘onlar için yerli olan ne varsa tasfiye edilmelidir’. Türkiye’nin Batıcıları da tam anlamıyla yerli olanı tasfiye etmeyi misyon edinmişlerdir. Aralarında fark yok mudur? Olmaz mı, fark neyin ne kadarının tasfiye olması gerektiği bir başka ifadeyle batının tamamen mi alınacağı yoksa seçme yapılarak mı ithal edileceği ile ilgilidir.
“Bu tartışma hiç bitmiyor, Batıcılık ister ulusalcı, ister Kemalist, ister devletçi isterse başka bir adla sahneye çıksın gündemi hep bu çerçevede kurulmuştur: Yerli olana düşman olmak, onu tasfiye etmek. Yerli olan nedir? Bu topraklarda bin yıldır kurulan, meydana getirilen varlıktır. Bunun temelinde inanç, kültür, değerler sistemi ve adım adım inşa edilen millet gerçeği vardır. Milliyetçilik en basit ifadesiyle; Batıcılığı yerliye düşman olanı değil, yerli olanı yani bu birikimi savunmaktır. Bu inşa sürecinin son ve en muhteşem mimarının Osmanlı olduğunu ayrıca söylemeye gerek var mı?”
MİLLETİ TARİH YAPAR
Millî Mücadele, bu birikimin siyasal ve askeri aktörlerinin milli kahramanlarının öncülüğünde başarılmış, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde Cumhuriyet’e yeni bir rejime evrilmiştir. Cumhuriyetin en büyük talihsizliği demokrasiyle geç buluşması, başka bir ifadeyle otoriterleşmesi özellikle tek parti yönetimine maruz kalmasıdır. Bunun tarihi ve siyasi şartlarını burada tartışmak mümkün olmayabilir fakat sosyal şartlar itibarıyla sivil yapıların, şehirli meslek gruplarının, sosyal sınıfların gelişmemişliğinin ya da İmparatorluğun uğradığı felaketler sırasında güç kaybetmiş olmasının bunda önemli bir payı olduğunun altını çizmek gerekir.
Bugün Tek Parti düzenin kurumlarını savunmak, onun dönemin Alman Nazizm’i, İtalyan Faşizmi üzerinden geliştirdiği bazı düzenlemeleri hâlâ ‘Cumhuriyetin kurumu’ olarak anlamak zihinsel olarak geri bir yerde durmaktır; Batıcılıkla milliyetçilik arasındaki ayrım tam da burada açığa çıkmaktadır. Milliyetçiler imparatorluktan cumhuriyete geçişin esasını milli kültür, milli irade, millet hakimiyeti yani demokrasi ekseninde görürken; milli kültürü tasfiye edip onun yerine, Batılı bir kimliği ikame etmek isteyenler bürokratik/ Batıcı bir iktidar yapısı kurmak için otoriter bir rejim peşinde koşacaklardır.
CUMHURİYETİN NERESİNDEYİZ?
“Tek partinin Milli Şefi İnönü’nün siyasal kimliği veya CHP’nin ünlü Genel Sekreteri Recep Peker’in baskıcı devletçi siyasetiyle ve onların mirasına sahip çıkanlarla, milliyetçilerin karşıt pozisyonlarda yer alması tarihsel bir zorunluluktur. Bir tarafta dünya görüşü olarak batıya teslimiyetçiliği benimsemiş misyon olarak yerli olanı tasfiye etmeye kendini memur gören bir anlayış biçimi, diğer tarafta milletin etnik/ırki biyolojik bir varlık değil tarih ve kültürün oluşturduğu inşa edilmiş bir gerçeklik olduğunu savunan bir dünya görüşü vardır.”
Anti demokratik düşünce biçimi, cumhuriyeti otoriter bir rejim olarak görmesine, laikliği bu otoriter anlayışla din karşıtlığı siyasetine dönüştürmesine, yerli kültürel değerlere savaş açmasına rağmen bunlarda başarısız olmuştur; Türkiye demokrasi içinde kalkınarak, özgürlükleri geliştirerek ilerlemeye devam etmektedir. Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.