Yüzlercesi öldürüldü. İçlerinde sakat kalanlar var. Attıkları adım, belediye başkanları dâhil pek çoğunun cezaevine girmesiyle sonuçlandı. Kelimenin tam anlamıyla dağıldılar!
Üstüne üstlük, hak ve hukukunu koruduklarını iddia ettikleri 200 bin insanın evlerini terk etmesine yol açtılar. Onların düşmanlıklarını kazandılar. Artık pek çok yerde taş ve sopa ile kovalanıyorlar.
Buna rağmen ısrarla direnmeye, aynı yolda yürümeye devam ediyorlar. Neden acaba? Bunun geçerli ve mantıklı bir sebebi olması gerekir!
Aklıma takılanları İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya sordum:
-Sonuç alamayacakları ortada. Buna rağmen niçin ısrarla aynı yolda yürümeye devam ediyorlar?
“Çünkü” dedi:
-Dikkatimizi Suriye’deki gelişmelerden içe çekmek istiyorlar. Bunların geçmişten bu yana Suriye Gizli Servisi El Muharebat ile sıkı ilişkileri var. Onların elinde büyüyüp palazlandılar. Hep kullanıldılar, şimdi de kullanılıyorlar.
Bakan Ala’ya “O durumda bir nevi mayın eşeği görevi yaptıkları söylenebilir” dedim. “Evet” diyerek tasdik etti.
Bilirsiniz, kaçakçılar geçmişte mayınlı alanları geçmek için eşekler kullanırlardı. Önce onları sürüp feda ederler, mayınlar patladıktan sonra da kendileri geçerlerdi. Bugün de yapılan aynı. Suriye ve Rusya’nın menfaatleri için Kürt gençleri kullanılıyor, onlar kırdırılıyor. İşte PKK böyle bir örgüt!
* * *
Cizre temizlendi. Silopi’deki çukurlar ve barikatlar kaldırıldı. İdil’de işlem tamamlandı. Nihayet Sur’da da en son kalıntıların donlarıyla teslim olmalarının ardından operasyonlar sonuçlandı.
Buna karşılık Şırnak’ın bazı mahalleleri ile Yüksekova ve Nusaybin gibi yerlerde halen çukurlar ve barikatlar bulunan bölgeler var. Bakan Ala’ya, “Oralara ne zaman girilecek?” dedim.
“Tabii ki girilecek ama” cevabını verdi:
-Bu operasyonların hepsi belli bir planlama çerçevesinde yapılıyor. Tamamının üzerinde ciddi bir şekilde çalışılıyor. Yani apar topar karar alınıp, harekete geçilmiyor. Ayrıca, tecrübeli güvenlik elemanları kullanılıyor.
Çok önemli bir ayrıntı verdi:
-Bunların içinde en sıkıntılı yer Cizre’ydi. Oraya 30 yıldır yığınak yapmışlar. Güvenlik güçlerinin yıllarca giremediği bölgeler vardı. Üstelik Suriye sınırında bir yer. Biz operasyona başladığımızda, Sınırın Suriye tarafında gösteriler yaptılar. Orası bile temizlendi. Diğer bölgeler daha kolay.
Ardından ekledi:
-Dileriz biz oralara girmeden o çukurları kendileri kapatırlar ve çekip giderler. Biz bunu operasyona tercih ederiz.
* * *
Kandil’in kapasitesi belli. 3 bin 500 – 4 bin civarında teröristi barındırıyor. İçişleri Bakanı, “Yurtiçindeki kapasitelerini be biliyoruz” dedi:
-Çeşitli yerlerde yuvaları var. Oralarda gruplar halinde barınıyorlar. Sayıları 2 bin 500 civarında.
İşte bütün bu teröristler, Bakan Efkan Ala’nın dediği gibi, şu anda Türkiye’yi oyalamakla görevli. Suriye’deki oldu-bittilere tepki veremez hale getirmeye çalışıyorlar. Örgüt için sayının tek bir değeri var. Tepedeki isimler hariç, zaten ölmek için yetiştirilmişler.
Durumun daha iyi anlaşılması için biraz gerilere doğru gitmek lazım. Abdullah Öcalan, geçmişte neden Suriye’ye kaçtı? Çünkü canını kurtarmak için buna mecbur kaldı.
1980 öncesi “Kürt Düşmanı” ilan edilmişti. KAWA, KUK ve Rızgari gibi silahlı Kürt gruplar, “Apocular” yani Öcalan’a karşı birleşmişti.
O da postu deldirmemek için Baba Esad’a teslim olmuş, Suriye Gizli Servisi El Muharebat’ın emrine girmişti. Şam’da onlar tarafından korunuyor, doğal olarak onların verdikleri talimatları yerine getiriyordu.
Parayı veren, düdüğü çalıyordu.
O dönemde Sovyetler Birliği yıkılmamış ve Suriye’nin arkasında yine Ruslar vardı. Öcalan’ın adamlarıyla birlikte, Türkiye’deki bütün silahlı örgütler Suriye’nin denetimindeki Bekaa Kampı’nda eğitiliyordu. Hatta “Acilciler” isimli grup, direkt Hafız Esad’a bağlı olarak Türkiye’de eylemler yapıyordu. Açın interneti, Acilcilerin liderlerinden Engin Erkiner’in itiraflarını okuyun.
İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın sözleri de gösteriyor ki, dünden bu güne hiçbir değişiklik yok. Hamam da aynı tas da. O sağda solda ölenler de hâlâ “Kürdistan” için mücadele ettiğini sanıyor!