“Kısasta sizin için hayat vardır.” Bakara/179
Peşinen belirtmeliyim ki; aşağıdaki hususta zihnime düşeni ve duygularımı kaplayanı sarahaten izah edemeyeceğime dair bir kuşku içindeyim.
Bazen dil düşünceye yetişemiyor, dil zihne düşeni ifade etmeye yetmiyor.
Bu nedenle; vuku bulabilecek her türlü yanlıştan önce Allah’ın affına sonra sizlerin anlayışına sığınarak başlamak istedim.
1-Malumunuz, Türkiye’nin güneyinde, Suriye’de çok taraflı bir savaş hüküm sürmekte.
Bu savaş halini meramımız açısından ikiye ayırabiliriz.
Birincisi; Türkiye’nin yürüttüğü askeri harekat, ikinci tarafta ise; ABD, Rusya, İran, Suriye, İsrail ve bir takım örgütlerin sürdürdüğü savaş.
Bu yazı kapsamında dikkat çekmek istediğim husus, tarafların öldürme biçimidir.
Dikkat isterim;
Mesela Amerika nasıl öldürüyor, hini hacette PKK ile YPG’yi birbiriyle savaştıracağını, yani Kürt’ü Kürt’e kırdırabileceğini söylüyor açıkça; ya da bir sivil alanı vurarak, yanlışlıkla oldu diyebiliyor pişkinlikle.
Keza Rusya; fazla düşünmeye gerek yok, rejim güçleriyle beraber elan Guta’da yaptıkları şurada duruyor.
Hatta İran bile, milyonlarca vatandaşını gözlerini kırpmadan öldüren rejimi desteklemekte hiçbir beis görmüyor.
Peki Türkiye ne yapıyor?
Gerek Fırat Kalkanı Harekatı’nda, gerek Afrin operasyonunda sivillere zarar verilmemesi için azemi dikkat gösterildiği durmadan, defaatle vurgulanıyor. Kaldı ki harekatın icrası da bunu açıkça gösteriyor.
Yani Türkiye; hayat memat noktasında mecburen öldürmek mecburiyetinde kalmışlık içinde hareket ederken, buna rağmen, kendisi zayiat vermeyi göze alarak sivilleri korumaya çalışırken;
Diğerleri topyekun ve kolayca öldürmekten hiç çekinmiyor.
2-İmam Maturidi kısas ayetlerini yorumlarken başkaca açıklamalardan ziyade bir hususun altını çiziyor;
Diyor ki; bizatihi kısas hakkı, öldürme eylemini engelleyici, dolayısıyla hayat bahşedici bir şeydir.
Kişi; öldürdüğünde, ölenin yakınlarına da kendisinin öldürülmesinin bir hak olarak verildiğini bilirse/bildiği takdirde kolay kolay öldüremez, yani, bir anlamda başkasını öldürmek kendisini öldürmek anlamına gelir.
Bu inancın/duygunun uzun zaman içinde bir yaşama biçimi haline gelen toplumun bireyleri kolay kolay öldüremez, hele ölümü hiç hak etmeyen kadınlara ve çocuklara hiç dokunamaz/dokunmaz.
Teknik olarak söylemek gerekirse; öldürme olayı gerçekleştiğinde; öldürülenin velilerine verilen öldürme, diyet, affetme alternatiflerinin tanınmasıyla, duruma ve şartlara göre her üç alternatif ayrı ayrı açılımları ve kişi özgürlüğünü kullanmaya matuf olarak adaletli ve merhametli bir toplum oluşumuna rehberlik ederken,
Hıristiyan inancına göre ise; öldürme eyleminde tek alternatif söz konusudur, mutlak af.
Yani istediğin kadar, haklı-haksız olsan da öldürmüşsen, inancın öldürülenin velilerine öğütlediği tek şey affetmektir.
Yani kabaca, yaptığının yanına kâr kalması hali.
3-Şimdi yeniden Suriye’yi, Suriye’de cereyan eden savaşı bir kez daha düşünelim.
Bir tarafta, ‘kasten öldürürsen cehennemden çıkamazsın’ diyen;
Öldürmek mecburiyetinde kalırsam öldürdüğüm tarafa da öldürme hakkı vermiş olurum diye inanan insanlardan oluşan Türkiye ve onun savaş şekli…
Öbür tarafta ise ne kadar öldürürse öldürsün affa mazhar olacağı bilinç altına yerleşmiş Hıristiyani düşünce mensubu Amerikalı, Rusyalı, Suriyeli unsurlar…
İran’ı nereye yerleştireceğimize varın siz karar verin.