Günümüz Müslümanları arasında vaki ayrışma ve sataşmaların temel dinamiklerinden bir tanesi de Peygamberimize atfedilen ‘şefaat’ meselesidir.
Maturi’di bir çok konuda olduğu gibi bu hususta da kendince orta bir yol tutturmuştur.
Ne mu’tezile ve benzerleri gibi şefaati toptan reddetmiştir;
Ne de ana akım sunni gelenekte kabul edildiği şekliyle, Peygamberimize sınırsız ve kayıtsız bir affetme/bağışlama yetkisi verilmiştir.
Nebe suresinin 38. ayetinde geçen “Rahman’ın izin verdiklerinden başkası konuşamayacak, konuşan da doğruyu söyleyecektir.” ibaresini açıklarken Maturidi; “Bunun şefaat edene yönelik olması mümkündür. Yani şefaat eden, şefaat ettiği konuda doğrudan başka bir şey söyleyemez…”
Yani; kişi “… tevhide dayalı işlediği hayırları ve Rabbini azze ve celle tazim etmiş oluşundan dolayı şefaate layık olur. Onu şefaate layık kılan onun daha önceden işlemiş olduğu hasenatıdır...”
Şefaat kelimesinin günümüz dilinde kabaca karşılığı ‘torpil’ demektir, yani aracı olmak, referans olmak...
İmdi; yapılagelen liyakat tartışmalarının bir kez de bu pencereden bakılsa acep ne görülecektir.
Hatırlatmakta fayda vardır mucibince; şefaat haktır ama şefaat zaten hak edene yapılmalıdır/yapılabilir. Tersinden okursak; hak edene torpil meşrudur.