Maç Pazar günü oynanacak.
Taraftarlar heyecanlı.
Perşembe günü maçın hakemi açıklanıyor.
Akşamına sosyal medyada trend topic maçın hakemi.
“Acaba bu defa ne gibi naletlikler peşinde Türk futbolunu yönetenler” tartışması başlıyor.
1986 yılının Başbakanlık Kupası maçından bir video düşüyor önce sosyal medyaya. “Hakem falancayı otuz küsur sene önce nasıl kayırmıştı” deniyor.
Akabinde cevap geliyor.
Maç henüz oynanmadı, pazara daha çok var.
Böylelikle Pazar akşamına ulaşıyoruz.
Doksan dakikanın ilk düdüğü çalıyor.
Televizyonları başındaki taraftarın eli telefonuna gidiyor.
Tivitır açılıyor.
Dakika üç, hakem taç atışı kararını yanlış veriyor.
Zira top çıkmadan önce diğer takımın oyuncusunun saçına değmiş oluyor.
Üç beş kılı nasıl göremiyor bu hakem?
Beş dakika sonra burun kılı farkıyla ofsaytı kaçırıyor.
Burun kılı kardeşim?
Görülmez mi?
Bir tarafta top oynanıyor.
Portekizli bir çocuk var, cümle cihanda eşi benzeri olmayan trivela diye bir şey yapıyor.
Ahmet, Mehmet’e müthiş bir çalım atıyor.
Remzi doksana öyle bir top yolluyor ki kartal olsa çıkaramaz; ama Japon kaleci Haruto bu topu çıkartıyor.
Jeneriklik bir görüntü.
Fakat kimsenin ilgisini çekmiyor.
Futbolun en müthiş anlarıyla kimsenin ilgilendiği yok.
Bir karşılığı yok zira.
Eller telefonda, kendilerine yapılan haksızlıkları sayıyor izleyicimiz.
Bunun bir karşılığı var.
Sosyal medyada sürdüreceği savaşa argüman lazım.
Triveladan argüman olmaz ama burun kılıyla kaçan ofsayttan olur.
Gol lazım değil.
Alex’in Samsunspor’a attığı o müthiş rövoşata da...
Sergen’in en güzel frikikleri de karşındakini susturacak argüman değerinden fazlasına sahip değil.
Onun sosyal medyada yıldızlaşması, Alex’in yıldızlaşmasından daha mühim.
Ama en güzeli haksızlığa uğramış olmak.
Haksızlığa uğramış bir adamın konuşma konforu kimde vardır ki?
Keşke haksız bir penaltı ile mağlup olsak da şerefli ikinciler olarak şerefsiz birinciyi tokatlasak.
Ona buna laf yetiştiricibaşılardan müteşekkil bir ortam gerçek hayatla yer değiştirmiş durumda.
Ve bir akşam bu adam acı bir haber ile ekrana kilitleniyor.
Üç dakika, yalnız üç dakikacık mıhlanıyor olduğu yere.
Memleketin en güzel köşelerinden birinde deprem olmuş.
Fakat o bitmeyesi üç dakika ne yazık ki üç dakika sonra bitiyor.
Telefona sarılıyor seninki.
Manken eskisi, bulaşık deterjanı pazarlamacısı ne yazmış diye bakıyor.
Feryatlar umurunda değil.
Eline geçirdiği argümanı karşıya fırlatıyor.
Sosyal medyada yıldızlaşıyor.
Enkaz kaldırmakla meşgul yetkili işi gücü bırakıp bu tezvirata cevap
yetiştirmek, kamuoyunu aydınlatmak zorunda kalıyor.
Kula fayda nedir bilmeyen laf yetiştiricibaşılar cemiyeti.
Keşke hepiniz sussanız.
Alex konuşsa, Hagi konuşsa, AFAD konuşsa, sizinse çeneniz çekilse.