Bir zamanlar “kırmızı çizgilerimiz” vardı bizim. Mesela, Kuzey Irak’ın toprak bütünlüğü çok önemliydi. Esip savuruyor, mangalda kül bırakmıyorduk. Bağırıp çağırıyor, hep “asarız, keseriz” diyorduk. Sonra renkten renge girdi o çizgiler. Sararıp soldu, nihayet yok oldu. Üstelik bunu biz kendi elimizle yaptık.
ABD’nin peşine takılıp, Çekiç-Güç’e destek verdik. 36. Paralele bir çizgi çekip, kuzeyini koruduk. Saddam’ı bölgeye yaklaştırmadık. Aslında Irak’ı parçalamaya çalışan Peşmergeydi destek verdiğimiz. Çünkü, 36. Paralelin kuzeyinde olmasına rağmen, Türkmen bölgelerini Saddam’a teslim ettik, kaderleriyle baş başa bıraktık.
Kim yaptı bunu? Amerika ile birlikte 90’lı yıllardaki bütün siyasi partiler! En milliyetçisinden, en ABD karşıtlarına kadar hepsi!
Kendi kırmızı çizgilerimizi kendimiz ezdik. Hatta paspas gibi çiğnedik. “Karşıyız” diye bağıra bağıra, Irak’ın kuzeyinde bölgesel bir yönetim oluşturduk.
Başımıza büyük bela aldık…
Eğer Erdoğan yönetimi gerekli tedbirleri almasaydı, Barzani’nin inatla gerçekleştirdiği “bağımsızlık referandumunun” önü kesilmeseydi, Irak parçalanmıştı bugün. Yanı başımızda Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden bir yapı ortaya çıkmıştı.
Unutmamak lazım bunları!
***
Kandil, 1980’li yıllardan beri Türkiye’nin başının belasıdır…
Kandil’de büyük bir terör üstlenmesi vardır. İnsanlık düşmanı teröristler yaşamaktadır orada. Üstelik, Kandil bu kadar çok teröristin barındığı dünyanın tek yerleşim yeridir.
Bizim onlarca yıllık hayalimiz de o terör yuvalarını dağıtıp, Kandil’e Türk Bayrağını dikmek olmuştur. Bunun için zaman zaman operasyonlar düzenlenmiştir.
Olmamıştır, sonuç alınamamıştır. Kandil, giderek daha da büyümüştür.
Ama bugün durum farklı: Olmayanlar oluyor, yapılamayanlar yapılıyor. Askerimiz, adım adım Kandil’e yaklaşıyor. PKK’nın yöneticileri toplantı yaptıkları sırada ansızın vuruluyor. Murat Karayılan başta olmak üzere, terör baronlarının Kandil’in İran tarafına doğru kaçtıkları haberleri geliyor.
Türkiye kararlı…
Kandil’i yok edecek. Tıpkı Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarında olduğu gibi bu defa sonuç alınacak.
Nereden nereye…
2000 Yılı idi sanıyorum. Eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, bir televizyonda yaptığım programa katılmış, ABD’nin Kandil’e havadan nasıl silah ve mühimmat yardımı yaptığını anlatmıştı. Türkiye’yi yönetenler ise duymazlıktan gelmişti.
Kimse kendinde Amerika’ya “Ne yapıyorsun sen” diyebilme cesaretini bulamamıştı. Türkiye, derin bir sessizliğe gömülmüştü.
***
Bir de bugünkü Türkiye’ye bakalım…
O günlerden, ABD Başkanı Trump’ın telefonda defalarca Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na “Aman Münbiç’i vurmayın, orada bizim kuvvetlerimiz var” dediği günlere geldik.
Kararlı tutumumuzla Amerika’ya geri adım attırdık. YPG-PKK’lı teröristler Münbiç’i boşaltıyorlar. Türk askeri orada devriye geziyor artık.
Türkiye çok yol kat etti. Terörle mücadelede büyük kazanımlar elde ettik. Adım adım değil, hızla ilerliyoruz.
Durup dururken mi oldu bunlar? Bize lütuf olarak mı sunuldu? “Kurban olayım tipiye, esti getirdi kapıya” diyebileceğimiz bir mucize mi gerçekleşti?
Tabii ki değil. Güçlendi Türkiye; artık tehdidini ikaya muktedir hale geldi. Sahada, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla gösterdik gücümüzü. Bu gücümüzün gölgesini de müzakere masasının üzerine düşürdük.
Yapamasaydık eğer…
Bugün Suriye’den farksız olacaktık. Abartı değil bu değerlendirme. Çünkü, Güneydoğu’daki hendek terörünü ve 15 Temmuz Darbe Teşebbüsünü başkası değil, biz yaşadık!
Şimdi bir seçime gidiyoruz…
Bu kazanımları korumamız lazım. Kolay olmadı bütün bunlar. Bedeli kan ve canla ödendi. Sandıkta korumazsak eğer, hepsi boşa gidecek!
Kabul edebilir, kendi elinizle oluşturabilir misiniz böyle bir tabloyu?